Yazan Dr. Nurfer TERCAN
Bizim hikayenin kahramanı Ayşe, ünlü İngiliz edebiyatına çok meraklı imiş. Ve bir gün, William Sheakespeare'in ünlü trajedyasını okurken, bir bölümünün Kıbrıs'ta bir liman kentinde geçtiğini öğrenir.
Hatırladınız mı? Othello, karısı Desdemona, muhafız komutanı Cassio ve güvendiği akıl hocası İago. Bu eserde, ırkçılık, aşk, kıskançlık ve ihanet gibi ne kadar heyecan dolu duygu varsa hepsini yaşayabilirsiniz. Hatta okumayalım da izleyelim derseniz; Othello oyunu XX. Yüzyılda tam dört kez beyaz perdeye yansımıştır. En etkileyici olanı, 1952 yılı ABD yapımı olan ve Orson Welles tarafından W.Shakespear’in ayni adlı eserinden senaryolaştırılmış olanıdır. Yapım ve baş rol, yine Orson Welles’indir. Film, hikayenin geçtiği yer olan Mağusa’da değil Venedik’te çekilmiştir. Hikayenin geçtiği zaman ise Osmanlı’nın Mağusa’yı fethinden hemen önceki yıllarıdır.
1906, 1965 ve 1995 yıllarında tekrar tekrar filmleştirilip beyaz perdeye aktarılmıştır.Othello’nun operası ise XIX. yüzyıla damgasını vuran G.Verdi tarafından 1887 yılında bestelenmiştir.
Bu satırları düşünürken, eminimki Bay Churchill’in purosunun küllerinden saçılan politikalarının en sancılı kareleri gözlerimizin önünden muhtemelen geçiyordur.
Bizim Ayşe, peşine düştüğü İngiliz şair ve oyun yazarı William Shakespeare ‘Otello’ isimli eserinde Kıbrıs’ı nasıl tarif ettiğini şu satırlar ile anlatır:“Osmanlı donanmasının Kıbrıs’a yaklaştığı haberi alınınca Othello, adayı savunmak üzere hemen oraya gönderilir. Shakespear’in amacı tarihsel bir olayı anlatmak olmadığı aslında çok açıktır. Onun hedefe doğru ulaştırmak istediği mesaj; Othello’nun böylesi bir göreve atanacak kadar önemli büyük bir komutan olduğunu belirterek, Osmanlı gemilerinin batışının sonrasındaki Kıbrıs’ın yeni durumuna işaret ederek, zihinlere kazıya kazıya işlenmesini sağlamak idi.
“Yenidünyada bugüne kadar Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları açısından Akdeniz havzası ve bu havza içinde yer alan Kıbrıs adasının taşıdığı önemde stratejik önemi haiz bir coğrafya keşfedilmemiştir.” İşte William Shakespeare “Otello” isimli eserinde Kıbrıs’ı böyle anlatmış.
İngilizlerin o dönemde Türkleri algılayış biçimine yönelik olarak Othello, şüphelerine özen gösterilmiş ve kurgulamış zihin dünyasınındönüşmesini, tehlikeli Akdeniz sularının turkuazına borçludur. Venediklilerin Osmanlı’nın çok kuvvetli bir hazırlıkla Kıbrıs yolunda oldukları andaki korkuları, Shakespeare üzerinden aktarılan mesajı okuyabilenler içindir. Osmanlı’nın yükselen gücününün sahnelenmiş olduğu anlaşılabilsin diye...
Gerçekten de geçmişten günümüze Mısır İmparatorluğu’ndan Bizans’a ordan da Osmanlı Devleti’ne kadar birçok devletin hakimiyetinde kalan Kıbrıs, jeopolitik açıdan oldukça stratejik bir konuma sahiptir.Doğu Akdeniz ve Kıbrıs özelindeki kaynakların enerji dünyasındaki çözüme ulaştırılmak istenmeyen problemini, Ayşe’nin tatil merakı ile belki daha iyi anlamış olduk, evvel zaman içinde.
İşte bizim 2020’nin Othello Macro da aynı aklın yazarları yine bir kahraman yaratıp, sahneye sürmeye kalktı. Şu Bizim Othello Macron, tepesindeki tasını unutmamış almış yürümüş, yasaklanan soluğunu Beyrut’ta aramış, lakin bulamamış.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, 2003 yılından itibaren bölgede bulunan potansiyel hidrokarbon kaynaklarının üretime geçirilmesi için Münhasır Ekonomik Bölgeler ilan etmiş ve Mısır, Lübnan, Suriye ve İsrail ile petrol ve doğal gaz arama anlaşmaları imzalamaya başlamıştır. 2011 yılının Eylül ayında bölgede çalışmalara başlayan Amerikan Noble Energy firması, Aralık ayında ‘Afrodit’ sahasında 140 milyar m3’lük rezerv bulduğunu açıklamıştır. Kuzey ve Güney Kıbrıs devletlerinin MEB’lerinin çakışması ve GKRY tarafından ruhsat verilen bölgelerin bir kısmının çakışan bölümlerde yer alması üzerine de 2011 yılının Eylül ayında KKTC ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti arasında gerekli anlaşmalar imzalanarak TPAO’ya adanın etrafında petrol-doğalgaz arama ruhsatları verilmiştir. Aşağıdaki resim Doğu Akdeniz’de bulunan doğal gaz rezervleriyle birlikte KKTC ve GKRY’nin çakışan münhasır ekonomik bölgelerini göstermektedir.
Rakamların işaret ettiği satırlara bakacak olur isek; keşfedilen Afrodit, Tamar ve Leviathan sahaları toplamda yaklaşık 1 trilyon m3 rezerv barındırmaktadır. Dünyada kanıtlanmış rezervlere baktığımızda ise Rusya 45 trilyon m3, İran 30 trilyon m3, Katar ise 25 trilyon m3 doğal gaz kaynağına sahiptir. 2015 yılında en büyük 2. tüketici olan AB 402 milyar m3 , Türkiye ise 43.6 milyar m3 doğalgaz tüketmiştir. Enerji özelinde, bölgede kanıtlanmış rezervlerin dünya doğalgaz talebini çeşitlendirme adına çok da önemli olmadığı görülmektedir. Ancak, büyük resme baktığımızda Kıbrıs adası, Afrika, Orta Doğu ve Türkiye’de (dolayısıyla AB) etki alanını genişletmek isteyen ABD ve Rusya için kritik öneme haizdir. Bölgedeki gelişmeleri algılayabilmek için; Doğu Akdeniz’deki enerjinin hatlarının uçlarının, Kıbrıs, Yunanistan ve Türkiye ile birlikte İsrail, Lübnan, Ürdün, Suriye, ABD, Rusya ve Çin’e kadar uzandığını bilmemiz gerekir.
Global Macro tepesindeki ülkelerin sayısına bakacak olur isek, bölgedeki enerji kaynakları, “kime yetecek” diye sorabiliriz. Elbette hedef sadece Doğu Akdeniz olmadığını, Hazar denizinden, Suriye’ye, Kırgızistan’dan Hindistan’a ve Arap yarım adasından Golan’daki tepe adamlara baktığımızda görebiliriz. Türkiye özelinde ise; Avrupa, Asya, Rusya, Afrika’nın merkezi olması sebebi ile önemli bir yere sahip olduğunu da buradan anlayabiliriz. Ekonomik açıdan bakıldığında hem İsrail hem de Kıbrıs gazının AB pazarına ulaşabilmesi için en uygun yol Türkiye’deki boru hatlarına bağlanacak olan yeni bir hat inşa etmektir. Ancak mevcut şartlarda Kıbrıs’da bir çözüme ulaşılmadığı takdirde bölgedeki gazın Türkiye’ye boru hattı yoluyla iletilmesi mümkün görünmemektedir. İsrail gazının ise LNG (Sıvılaştırılmış Doğal Gaz) yoluyla ithal edilme seçeneği en önemli konu başlığıdır. Yine de, Hazar denizinin statüsü, Azerbaycan’da Türk Keneşi gücü ile birlikte düşünmek bu olanaksızlığı düşürmektedir.
Batının havuç ile olan imtihanı epey daha sürecektir. Çünkü rakamlara bakıldığında bölge gazının AB pazarına girmesinden çok, Kıbrıs üzerindeki haklarımızdan vazgeçip Batı’nın istediği şekilde bir çözüme gidilmesinin amaçlandığı ortaya çıkmıştı ki, seçimlerin zaferi Sayın Ersin Tatar ile geliverdi. Kıbrıs ve İsrail ekonomisi için doğal gaz kaynaklarının ticari olarak değerlendirilmesinin yanısıra, hergün çizilen Yeni İpek Yolu’na işaret eden Akdeniz Navtexleri biraz daha gündemimizde olacaktır. Doğu Akdeniz’in turkuazından, Ege’nin lacivertine, Marmara’nın denklemine ve Karadeniz’in Fatih’ine kadar herşey daha yeni başlıyor.
Önemli Not: Yazımızda Kıbrıs’ın bağımsızlığının en önemli Parolası olan ‘Ayşe’ ismine atıfta bulanarak başlamamızın sebebi, bir zafer parolasını biraz gülümseyerek, biraz da düşünerek anmaktır.
Kısa bir hatırlayış ile Sayın Prof. Dr. Ayşe Güneş Ayata hanımefendiye bu yazı vesilesi ile saygılarımı sunuyorum.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsızlık parolası “Ayşe tatile çıksın.”
Birinci Barış Harekâtı sonrası yapılan ateşkes sırasında, Rumların adanın tamamı üzerinde söz sahibi olma isteğinden vazgeçmemeleri ve soydaşlarımıza uyguladıkları baskıları acımasızca artmış idi. Görüşmelerde bir çözüme ulaşılamamasının sonucu olarak, 12 Ağustos 1974 günü, Türkiye Cenevre’deki toplantıda, ikinci harekâta başlanabileceğini bildirilmiş idi. 11 Ağustos sabahı Bülent Ecevit, Cenevre’deki heyette görevli Prof. Haluk Ulman’a şu mesajı vermis idi: “Turan Güneş Bey’e söyleyin, Ayşe tatile çıkmak istedi. Hazırlıkları tamam. Eğer işi uzayacaksa gitmesini söyleyeceğim.” Ayşe, Dışişleri Bakanı Turan Güneş’in kızıydı. Ecevit’le Güneş daha önce kararlaştırdıkları parolaya göre “Ayşe tatile çıksın,” denildiğinde ikinci harekât başlayacaktı.
2020 yılının zafer ile sonuçlanan seçimlerinin temelinde bulanan, Dönemin Başbakanı olan Merhum Sayın Bülent Ecevit ve Dışişleri Bakanı Merhum Sayın Turan Güneş’i de Saygı ve Rahmet ile anıyorum.
Sayın yazar, Kıbrıs harekatında ve başarısında Sayın Rahmetlik Erbakan Hocayı anmadan geçtiğinize üzüldüm.