Ve Nisan ayı da bitti. Mayıstayız. Seçime 14 gün kaldı.
Bu gidişin sonu hayır değil. Son pişmanlık fayda vermez. Biz 11 ildeki depremi konuşuyoruz, GAP diyoruz, İstanbul diyoruz, Ege diyoruz da, asıl toplumun dini, mezhebi, etnik, ideolojik, politik, felsefi, vicdani fay hatları kırıldı kırılacak ve Depremi HAARP tetikler mi diye konuşuyoruz da, siyaset bu fay hattını sürekli tetikliyor.
Korkarım bu sosyal politik fay hattı, daha uzun bir süre tetiklenmeye devam edecek.
İçeride ve dışarıdan birileri, hani şu iç güç ve dış güçler, onların zihniyet ikizleri ve işbirlikçileri, yani şu dahili ve harici bedhahlar var ya, onlar iş üzerinden, bulanık suda balık avlamak ve her zaman olduğu gibi vurgun yapmak istiyorlar. Vurgun ya da soygun yiyecek olan yine biziz ve biz de celladına aşık bir halk olarak, bu felaket uşaklarının arasında savrulup duruyoruz. Sürekli olarak topluma korku ve umut pompalanıyor. Aşk, korku ve öfke üçgenine hapsolan halk ne yapacağını bilmiyor.
Sadece siyaset ve bürokrasi değil, yasama, yürütme, yargı, akademi, STK, medya, cemaat yapıları büyük ölçüde kontrol altında.
Peygamberler masum oldukları halde, onlar “inni küntü minezzalimiyn” derken bize ne oluyor ki, suçumuzu ve suçlu olduğumuzu kabul etmiyoruz. Hal böyle olunca, tevbe de etmiyoruz. Tevbe etmeden nasıl helallik dilersiniz ki.
Eskiden toplu dualardan önce tevbe istiğfar ederdik. Peygamberler bile tevbe istiğfar ederken, toplumun sorumluluğunu, kamu mülkünün emanetini üstlenenlerin tevbe etmesi gerekirken, onlar övünmekten buna fırsat bulamıyorlar sanki.
Ahvali şahsiye’ye dair günahlarını, ayıplarınızı kendi aranızda çözün, helalleşin, Allahtan af dileyin. Ama başkaları ile olan hukukunuzla ilgili olarak, üstünüzde ne kadar haksız edinim varsa, onları sahibine iade etmek, gerçeği dile getirmek, af dilemek zorundasınız. Kul hakkını Allah affetmez. Kul hakkı, hem kollektif, hem ferdidir. Onlar, ötekiler diye suçladığınız kesimin yaptıklarını bahane ederek kendi yaptıklarınızı meşrulaştıramazsınız. Onların zulmü ve günahı, sizin zulüm ve günahınızın bahanesi, gerekçesi olamaz. Suçun şahsiliği prensibi esastır. Babaları koruk yediklerinde oğullarının dişleri kamaşmaz. Onlar hırsızlık yapmışsa siz de yaparak adalet sağlamış olmazsınız siz de onlar gibi yaparak onlara benzemiş olursunuz. Bu Şeytanın bir hilesidir. Bunda adalet yoktur. İntikam duygusu ile yapılan bu şey aslında bir devri daime dönüşmektedir. Herkes birbirinin ayıp ve günahını kendisi için basamak yapmaktadır.
Bakı, tekrar söylüyorum, itiraf olmadan tevbe olmaz. Tevbe etmeden helallik alınmaz. Kul hakkı ile ne bu dünyada ne de ahirette saadet olmaz. Onun için “zulm ile abad olunmaz” denmiştir. Onun için “alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste denmiştir.
Allah cahillere ve zalimlere yardım etmeyecek. Aksine onların işlerini sarp dağlara sardıracak, üstlerine pislik yağdıracak, içlerindeki vijdan onların beyinlerini kemirecek ve uykularını kaçıracak, korku, öfke akıllarını başlarından alacak. Yiyecek doymayacaklar. Cesur göründüklerine bakmayın korkaktırlar. Eğlence, fuhuş kumar, alkol, uyuşturucu kendi gerçeklerinden kaçmak için bir avuntudur onlar için.
Bizde cahillik, bilgi eksikliğinden önce hakikat bilgisinden yoksunluktur. Kur’an-ı Kerimin Ebu Cehil, “Cehaletin babası” dediği kişi zamanında ilim ve sanatta, siyaset ve ticarette en öndeki kişilerden VIP statüsünde biri idi. Bizim dünyamızda “zulüm” adaletin yokluğudur. Zalim “adaletten uzaklaşan”dır. Onun için kitap adil şahitler olmamızı istemektedir, ölçü ve tartıyı doğru tutmamızı emretmektedir. Öyle ki, zalim anne-baba, kardeş ve çocuklarımız olsa da, mazlum düşmanımız olsa da.
İtirafçılara af çıkartıyorsunuz da, peki siz niye itirafçı olmuyorsunuz. Siz itirafçı olsanız da olmasanız da, kiramen katibinin herşeyi eksiksiz kaydettiğini bilmiyor musunuz, Allaha ve ahiret gününe iman ediyorsanız, bu hesabı ahirete bırakarak aslında kendinize kötülük ettiğinizi bilmiyor musunuz? Yoksa inananlardan değil misiniz? O gün geldiğinde, geri dünyaya dönmek ve o haksız edinimleri iade edip cezasına razı olsanız da kabul edilmeyeceğini bilmiyor musunuz? Tevbe kapısı kapatıldığında haberiniz olsun çok geç kalmış olacaksınız. Akletmez misiniz?
Bunu sadece siyasiler değil, bürokratlar değil, hepimizin yapması gerekiyor.
Siyaset ülke gündemini çok fazla işgal etmeye devam ediyor. Çözüm üretmiyor, sorun üretiyor. Sanırım dünyanın en pahalı demokrasilerinden biri “bizim demokrasimiz”. Tabi bunun adı Demokrasi ise. Çakma demokrasiler raydan çıkarsa önce demagojiye dönüşür ve ardından demonokrasi’ye. Hale bakar mısınız, herkes politize oldu. Bunlar bütünün parçası değil, hepsi kendini bütün olarak görüyor, bütünün parçası değil. Ötekini Şeytanlaştırıyor, düşman görüyor, ülkeyi ötekinden kurtarmaya çalışıyor. Parti, İngilizce “Part” yani parça’dan geliyor. Sivil kimse kalmadı. “Sivil” “siyasal olmayan” , resmi olmayan demek. Hükümet dışı organizasyonlarda Sivil toplum denir. Bizde STK siyasete sıçramak için trampen tahtası gibi kullanılıyor. STK’ların büyük çoğunluğu siyasal toplumun yönetiminde, kontrolünde, parasını onlar veriyor, parayı veren düdüğü çalıyor. Hal böyle olunca sonuç da böyle oluyor. Ne zaman akledeceğiz. Selam ve dua ile.