Türkiye’de sığınmacıların kalmasını isteyen kimler?
DEM (HDP) Suriyelilerin Türkiye’de kalmasını istiyor. PKK, Suriye’nin kuzeyinde Amerikan desteği ile kurmaya çalıştığı bölgeden, Arapları ve Türkmenleri sürerek etnik temizlik yapıyor. Çünkü bu bölgede Kürtler azınlıktadır. Kürtler içinde de PKK destekçileri diğer Kürtlere baskı yaparak kontrolü muhafaza edebilmektedir. PKK’nın burada kontrolü sürdürebilmesi, etnik temizlik sonucunda Türkiye’ye kaçan Suriyeli Arapların ve Türkmenlerin geri dönmemesine bağlıdır. Bundan dolayı HDP ısrarla Suriyelilerin Türkiye’de kalmasını destekleyen açıklamalar yapmaktadır.
IŞİD başta olmak üzere cihatçı Selefi örgütler Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıları Suriye mafyası ile aynı nedenler ile kendileri için bir eleman devşirme deposu olarak görmektedir. IŞİD’in önümüzdeki kısa dönemde yapacağını duyurduğu terör eylemlerinin ötesinde orta vadede Türkiye’nin istikrarsızlaştırılması sürecinde çok önemli bir işlevi emperyalizm adına yerine getireceği görülmelidir.
Suriyeli sığınmacıların kalması konusunda baskı oluşturan, lobi yapan grupların başında millî kimliği olmayan, Türk millî kimliğine düşman olan Selefi ve radikal İslamcı gruplar ön plana çıkmaktadır. Bu grupların “kırmızı çizgileri” Suriyeli sığınmacıların Suriye’ye dönmemeleridir. Bu gruplar Türk kimliğini, Arap kitleler ile sentezleyerek ümmetleşme sürecini başlatacaklarına inanmaktadırlar.
2017 yılı içinde ise yine İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından “Uyum Strateji Belgesi Ulusal Eylem Planı, 2018-2023” adlı çalışma hazırlanıp uygulamaya konmuştur. Bu belgenin amacı Türk halkını Suriyelilere vatandaşlık verilmesine ikna çalışmalarını koordine etmektir. Esasen - belgenin ilk stratejik hedefi, “Göçmenlere yönelik toplumsal kabul düzeyinin güçlendirilmesi” olarak açıklanmıştır. Bir süre Suriyelilerin bir bölümünün Suriye’nin kuzeyindeki güvenli bölgeye yollanması projesi ile halkın Suriyeli sığınmacılara yönelik tepkisi göğüslendikten sonra 12 Aralık 2019’da Cumhurbaşkanı, “110 bin Suriyeliye vatandaşlık verdik. Diğerleri için de vatandaşlık sürecini daha da artırma konumundayız. Niye? Çünkü bu insanlar ülkemde kaçak göçek yaşamasın. Herhangi bir kurumda, kuruluşta rahatlıkla işini bulsun, çalışsın.” diyerek Suriyelilere vatandaşlık verme politikasıyla ilgili açıklamada bulunmuştu.
ABD, Suriyeli Sığınmacıların Türkiye’de Kalmasını İstiyor!
Avrupa Birliği, Suriyeli Sığınmacıların Türkiye’de Kalmasını İstiyor!
İsrail, Suriyeli Sığınmacıların Türkiye’de Kalmasını İstiyor!
Suudi Arabistan, Suriyeli Sığınmacıların Türkiye’de Kalmasını İstiyor!
Türkiye’de sığınmacıların kalmasını isteyenlerin listesine bakarak analiz yapmak kolaylaşıyor. Bugün Gaziantep, Hatay, Mersin, Şanlıurfa ve Adana, Suriye kenti oldu.
2020 verilerine göre 7,5 Milyon Toplam Sığınmacının bugün Türkiye’deki doğum artış oranlarına göre 2040 yılında 21,6 Milyona Yükseldiği hesaplanıyor. Türk nüfus ise 2021 yılından itibaren azalmaya geçti.
Uluslararası Göç Örgütü rakamlarına göre, günümüzde her yedi kişiden birisi göçmen durumundadır. Türkiye göç alan ülke olarak birinci sıradadır.
1934 tarihli İskan Kanunu’nda yerini alan yasal düzenleme göçmeni şöyle tanımlamıştır: "Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olup, yerleşmek amacıyla tek başına veya toplu halde Türkiye'ye gelip bu Kanun gereği kabul olunanlardır" (Madde 3/d)
Türkiye tarihinde göç olgusu, ülkenin modernite projesine ve onun siyasal belkemiği olan ulus-devlet oluşumuna hep içsel kalmıştır. Uluslararası göç Türki ye' de modernite ve ulus-devlet olma süreçlerinde kullanılan en önemli siyasal araçlardan biri olarak belirmiştir. Bugün ne oldu da Türkiye demografik yapısıyla oynanıyor? Türkiye yabancı bir ülke tarafından işgal edilmş olsa bugünkü durumu halk kabullenebilir miydi? Tarihte deneyenler olmuş sonuç toplu isyan ve başkaldırılarla işgalciler ülkelerinden kovulmuş.
Bu akıl tutulması, Ensar-Muhacir felsefesiyle geçiştirilemez. Kalitesi düşen eğitim sistemi ve Gençlerimizin geleceğinin çalınması, Suriyeli sığınmacılar ile Suriye mafyası, Arap milliyetçi örgütlerin kurulması, Sağlık sistemi üzerinde ağır yüklenmenin olması nedeniyle vatandaşın sağlık hizmetinde kısıtlanma, Hanefi-Maturidi ve Alevi-Bektaşi çizgisinden, Selefi çizgiye kayış, Arap istihbarat servislerinin arka bahçesi konumuna getirilmemiz, emekli olmadan önce son görevi Amerikan Savunma Bakanlığı İstihbarat Müdür Yardımcılığı olan Yarbay Ralph Peters tarafından yayımlanan yarı resmî nitelikli Armed Forces Journal adlı dergide 2006 Haziran’ında yayımlanan “Blood Borders - How a Better Middle East Would Look” adlı makalesi ile Suriye sınır hattında mayınların sökülmesi politikası, K.M. Greenhill’in stratejik göç mühendisliğini tanımlarken ifade ettiği: “…, hatta normalde kapalı olan sınırların açılıp basitçe geçişin kolaylaştırılması...” cümlelerini anımsatmaktadır. Gerçekten mayınlar sökülmeden önce Türkiye-Suriye sınırını geçmek çok zor ve riskli iken mayınların sökülmesinden sonra bu bölge, sadece sığınmacılar için değil, dünyanın dört bir yanından gelen teröristler için de kolay bir geçiş güzergâhı haline gelmişti. 510 km uzunluğundaki yer yer 350-400 m genişliğinde bir bant şeklinde 615.419 anti personel mayını sınırımızdan temizlenmişti.
Orta Doğu’da mevcut sınırları radikal bir şekilde tasfiye eden ve yeni sınırlar öneren bir harita yayımlanmıştı. Yarbay Ralph Peters, makalesinde Türkiye’nin bölünmesi ile kurulacak Kürdistan’ın Bulgaristan ile Japonya arasındaki en Batı yanlısı ülke olacağını belirtmektedir. Diğer bir ifade ile Batı emperyalizminin Batı Asya veya Orta Doğu’daki ajanı olacağını söylemektedir. Makale sadece burada kalmamış, Napoli’de NATO Koleji’nde Türk subaylarının da bulunduğu bir toplantıda gösterilmiş, diplomatik kriz çıkmıştı.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde dahi yüzlerce yıl Arap tebaasının kitleler hâlinde Anadolu’ya yerleşmesine asla izin verilmemiştir. Osmanlı, Irak ve Suriye coğrafyasında yaşayan Şammar Aşiretinin Anadolu’ya girmesini engellemek amacı ile 17. Yüzyılda Türkmen aşiretlerini Rakka’ya zorunlu iskâna tabi tutmuştur. Oysa bugün Anadolu’da Suriyeli Araplar, Türkiye’nin izlediği yeni politika neticesinde hızla artan yeni bir millet olarak varlık bulma yolundadır. Şam’da namaz kılacağız diye yola çıkanlar Suriyelilerin ülkemizi dolduracağını, Oradan boşalan yerleri PKK’nın yerleşeceğini göremediler.
Afganlılar, Afrikalılar, Irak ve İran’dan göçerek Türkiye’ye yerleşenlerden bahsedilmiyor bile. Türkiye' de 80.000'i Alman olmak üzere yaklaşık 150.000 AB vatandaşının yaşamaktadır. Rusya ve Ukrayna’dan göç ederek Türkiye’ye yerleşenler milyonun üzerinde olduğu bildiriliyor. Bir o kadar da kaçak olan yaşayanlar vardır. Devlet kayıtlarına göre, örneğin, 1995-2001 yılları arasında Türkiye' de yaşayan 1582 Alman kaçak olarak kayıtlara geçmiştir.
Türkiye dışardan göç alırken yetişmiş Türk nüfus Türkiye’den çıkmanın yollarını arıyor. Demografimiz bilinçli olarak değiştirilirken Dünya’daki diğer Ulus devletler nüfuslarını homojen tutma disiplininden ayrılmıyorlar. Peki neden Türkiye Türk kimliğinden uzaklaşıyor? Türkiye adeta intihar ediyor? Bu proje Anglosakson Evanjelist aklın ürünü olduğu bilinmiyor mu?
1934 İskân Kanunu yani yasal düzenleme bir yandan "Türk soyundan olan ve Türk kültürüne bağlı olanların" Türkiye'ye göçmen ya da mülteci olarak gelmelerinin önünü açıp kolaylaştırmayı amaçlarken, diğer yandan bu tanıma uymayanların göçmen ya da mülteci olarak Türkiye'ye gelişlerini önlemeyi hedefliyordu. Benzer bir anlayışla aynı yasa, Türkiye' de bulunan ancak "Türk soyundan olmayan ya da Türk kültürüne bağlı yaşamayan" (örneğin, anadili Türkçe olmayan) vatandaşların Türkiye'de belirli bölgelere yerleştirilerek asimile edilmelerinin düzenlemelerinin nasıl yapılacağını ortaya koymuştu. Bütün uygulamalardan vazgeçilmesinin siyasal arka planı nedir?
Bu siyasi arka planın yeni bir Anayasa yapılmak için bugünlerde ısrar edilmesi ile ilgili bir bağlantısı var mıdır?
Veya soruyu şöyle sorayım. Nasıl oluyor da? AKP hükümeti, DEM, FETÖ, IŞİD, Selefi ve radikal İslamcı gruplar, PKK, ABD, AB. Ülkeleri, İran, İsrail, Suudi Arabistan, BAE, Katar, İsrail. Aynı görüşte yani Suriyeli sığınmacılarının Türkiye’de kalması ortak düşüncesinde hareket ediyorlar? Size göre de ilginç bir sonuç ortaya çıkmıyor mu?
Sınırlarımız dışında süren savaşlar Türkiye’yi içine alırsa? iç cephede ki parçalı durum ülkemizi hangi mecraya sürükler? Ergenekon ve türevi davalarla ordunun birikimli ve liyakatli komuta heyeti tasfiye edilmiş, Harp hastanesi ekipmanları ve tecrübeli sağlık personeli, askeri okullar kapatılmış, dağıtılmış, İç cephe bölünmüşken.
Türkiye içinde savaş deneyimi olan sığınmacı kisvesinde milyonlarca kaçak vardır. Bunlar birbirleriyle iletişim halinde olduğu istenen yer ve zamanda bir araya gelerek toplandıkları biliniyorken olası bir savaş durumunda bunlara silah verilmesi ve cephe gerisinde eylemlerini önleyecek gücümüz var mıdır? Bunların örgütlü hareket etmesi nasıl önlenebilir? İç cephe çökertilmiyor mu?
M.Kemal Atatürk diyor ki: ¨Asıl olan iç cephedir. Bu cephe bütün milletin oluşturduğu cephedir. Dış cephe, ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe mağlûp olabilir; fakat hiçbir zaman bir memleketi yok edemez. Memleketi temelinden yıkan iç cephenin çökmesidir. ¨
Andımızın kaldırılması, TC’nin tabeladan sökülmesi, her tarafta Arapça levhaların asılması tesadüf değişmiş demek ki! Tarih gösteriyor ki; sorun yaratanlar yarattıkları sorunları çözemiyor. Siyasal İslamcılık Milletimizin Türklük şuurunu kaybetmeye hizmet etti. Bu nedenle Anglo Sakson kuramcıları Evangelistler her daim Siyasal İslamcıların kurdukları dernek, tarikat ve cemaatleri destekledi. Türklük şuuruna hizmet eden, Türklerin dünya görüşü temsilcileri Tasavvuf ehlini yok ettiler.
Orta yerde kuzusunu kurda teslim etmiş bir Türkiye vardır. Artık milletimize Türk Milleti diyemiyorlar. Türk Milletinin ismi ‘Bu Millet’ oldu. Papalık kayıtlarına bile bakıldığında tüm kayıtlarında Osmanlıya ‘Türkler’ diye kayıt düşmüşken bugün iç cephemiz de Türk Milleti kavramı bilinçli olarak aşındırıldı. Türklüğü Araplara yakınlaştırırken Türklük şuurunu ümmet anlayışıyla körelten zihniyet Türklere Talkan ve Curcan’da ilk toplu soykırım yapanların, esir alınan binlerce 13-15 yaşındaki Türk kızlarının köle pazarlarında satılması, Birinci Dünya Savaşında İngilizlerle savaşırken iç cephede tedavi olmak için gelen yaralı Türk askerlerini süngüleyenlerin Araplar olduğunu bilinmiyor mu? O bölgede görev yapmış Cemal Paşa’nın anılarında yazdıkları, Atatürk’ün Araplar konusunda ki vasiyeti ne çabuk unutulmuştur. Arap’ın bin yıl gerilere giden Türk düşmanlığı günümüzde aynı şiddetle canlılığını korumasına yakın örnek; Azeri Türkleri işgal edilen topraklarını kurtarırken Arapların işgalcilerin yanında saf tuttukları görülmedi mi? Suudi Arabistan Milli eğitim Bakanının Türkler hakkındaki ağır söylemleri ne çabuk unutuldu.
Kendi içimizde birlik olamıyoruz da dışarıda birlik olabiliyor muyuz? Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkler herhangi bir basit bir kavgada bile birbirini tutmuyor. Ayrışma her yerde sıradanlaşmış ve iç ve dış cephe paramparça edilmişken neden önlem alınmıyor?
Tabi ki umutsuzluğa düşmeyeceğiz. Halkların kardeşliği, yüzyıllardır birlikte yaşanmışlık her şeyin üzerindedir. Ancak ülkemizin göç ile; iç savaşın ve dış işgalin yapı taşlarının döşendiği görülmeli, geç olmadan konuyu partiler üstü bir noktaya çekerek gerekli acil önlemleri almalıyız.
Emeğinize sağlık yorumlar, tespitler ve açıklamalar çok yerinde.
Bilgilendirme için çok teşekkür ediyorum.