
Yazan Mustafa DÖNMEZ
Türkiye ve İsrail’in hükümet medyaları ‘muhtemel çıkacak’ Türk-İsrail savaşının durum değerlendirmesini yapıyorlar. Kendisine strateji uzmanı unvanı vermiş bir Subay hayret verici heyecanla televizyonda ‘İsrail hava kuvvetini yarım saat içinde yok ederiz’ gibi absürt bir iddiada bulunabiliyor. Politik savaşın sahada fiili çatışmaya dönüşmesinin an meselesi olduğu söyleniyor. İsrail demek ABD demek olduğu gerçeği göz ardı edilerek, gerçekten Türkiye-İsrail arasında savaş olabilir mi?
Türkiye-İsrail ticareti kılıf değiştirmiş vaziyette olağan dışı seviyede devam ediyor. İran’a askeri seçeneğin tatbikatı ve yığınağı ABD-İsrail özelinde hız kesmeden sürüyor.
PKK türevi SDG’e Suriye’de adı konulmamış (ikinci İsrail) devleti kurdurulurken Türkiye sessiz kalmıştır. İsrail’in can damarı İran’ı hedef alan Kürecik radarı sökülmemiş halen aktif olarak faaliyeti devam ediyor ama Türkiye İsrail ile savaşacak? Üstelik bölgede İsrail ve Türkiye dışında diri güç unsuru ülke kalmamış ve aralarında derin ilişkiler bulunuyorken, birbirleriyle savaşacaklar? İncirlik üssündeki ABD nükleer yığınağı savaşın içinde kalacak?
Pakistan-İran, Belucistan’da kavga halinde savaş hazırlığı yaparlarken ve Afganistan’a İran’a karşı ABD yardımı, el altından büyüyerek katlanırken, ABD pasifikteki uçak gemisini İran körfezine doğru yola çıkartmışken. Konuşulanlar Şaka gibidir.
Tabi ki, savaş haklı veya haksız bir bahane ile çıkarılabilir. Ana sebep bardağın taşıyor duruma gelmiş olmasıdır. Bir terör olayı, bir suikast ve akla hayale gelmeyen bir faaliyet barutu ateşleyen kıvılcımı çakabilir. Daha da ötesi, hiç olmayan bir olay gerçekmiş gibi gösterilerek savaş açılabilir. Olmaz denilen şey olabilir.
Böylesi ciddi bir savaş olasılığında gizlilik önemlidir. Basında tartışma olmaz. Baskın taarruz, savaşın geleceğinde en önemli kuvvettir. Gizlilik hayatidir. Davulla zurnayla savaş ilan edilmesi, bir gece ansızın geliriz sözleri iç kamuoyuna söylemdir. Bırakın halka açıklamaya subayların çoğuna bile son dakika tebliğ edilir. Aşağıdaki savaş emri, gerçek savaşta ancak onbaşı rütbesine ulaşabilmiş, yönetimi ele geçirince kendine baş komutan dedirten şarlatan Adolf Hitler imzalı basit bir baskın savaş emridir. ‘’Hazırlıkların ilk aşamalarında görevli subayların sayısı mümkün olduğu derecede düşük tutulacak ve her subaya sadece görevi için zorunlu olan bilgiler verilecektir. Aksi takdirde, harekatın yapılmasına karar verildiği bir zamanda, hazırlıklarımızın açığa çıkma tehlikesi baş gösterecektir. Bu ise, çok ciddi politik ve askeri sakıncalar doğuracaktır.’’
İsrail ve Türkiye ABD’ye göbekten bağlanmıştır. İsrail BOP içindeki asli unsurlardan birisidir ve bölgede ABD’nin tek stratejik ortağıdır. Bu bölgede AKP, Amerika ile ortak iken İsrail ile kavgalı olabilir mi? Sürtüşme ve çelişmeleri ayrıntıda gizlidir. İsrail’in kuruluş harcında Türkiye’nin önemli katkısı vardır. Önceki yazılarımda ayrıntılarını verdim. Sorun savaş değil paylaşımdır. Mevzubahis olan iş birliği mi? Rekabet midir?
Bir başka pencereden analiz yapılırsa;
Geçmiş yıllarda Filistin sorununu, solcular sahiplenirdi bugün dünkü solcuların yerini neden Osmanlıcılar ve Siyasal İslamcılar aldı? O günlerde ABD’nin Ortadoğu politikasına genelde destek veren Osmanlıcılar ve Siyasal İslamcılar nasıl oluyor da bugün Batı’nın bölgedeki asli temsilcisi İsrail ile çatışma içine girebiliyorlar? Çelişkinin giderilmesi, açıklanması gerekmiyor mu?
Müslüman Kardeşler, Hamas’ı kuranlar kendileriyken bugün nasıl oluyor da İsrail ve ABD’ye kafa tutuyorlar? Veya PKK’yı kuranlar? A. Öcalan’ı sahaya sürenler?
Aynı şekilde 1950’lerin başında demokrasi ve özgürlük yanlısı Musaddık’ı devirerek İran’ın başına Şah Rıza Pehlevi’ye darbe yaptırarak getirenler nasıl oluyor da bugün Mollalarla pazarlığa oturuyorlar?
Düşünceme göre üç nedeni vardır.
1- Ortadoğu’da küresel ve bölgesel hesaplar her zaman tutmuyor. (Sayısız örnekleri vardır)
2- Toplumsal dönüşümler uzun vadeli gelişmelerde en önemli belirleyici güçtür. (Bugün toplum mühendisleri bireyleri internet hesaplarından manipüle edecek düzeyde ilerdedir.)
3- Bölgede İsrail’in güvenliği ve büyümesi için devamlı kaos ortamı yaratılması gerekir.
Suriye ve Irak’ın parçalanmasında Türkiye, ABD ve İsrail’in peşine takılmasaydı bugün bölgede farklı senaryolar olabilecekti. Bugün tüm senaryolar Türkiye ve İran üzerinedir. Azerbaycan ve Türk Cumhuriyetlerin İsrail ile ilişkileri, Türkiye ile ilişkilerinden öndedir veya başa baştır. Eğer Azerbaycan İran ile sorunlarını büyütür İran ile bir savaşa tutuşturulursa ki İsrail ve ABD buna oynuyor. Türkiye Azerbaycan ile yaptığı anlaşma gereği İran ile savaşa tutuşur.
Yüzbaşı iken İsrailli subaylarla ‘Ilgaz’ kayak merkezinde yan yana bizleri kaydıranlar elbette bugün Suriye’nin karlarla kaplı (Suriye ve Lübnan arasındaki deniz seviyesinden 2.814 m (9.232 ft) yükseklikte) İsrail işgali altındaki Golan Tepelerinin en yüksek noktası Hermon dağında bugün 7 üs kuracağını, kayak savaş birimleri oluşturacaklarını hesap etmemişlerdir! Veya İsrailli pilotların Konya Ovasında savaş manevralarına izin verenler bugün İsrail Hava kuvvetlerinin geldiği seviyeden, savaş kabiliyetlerinden mesul değildirler! Türkiye- Suriye sınırlarındaki mayın tarlalarını kaldıranlar bugün ülkenin bir numaralı güvenlik sorununu yaratacağını hesap edememişlerdir!
Bugün İsrail ve Türkiye arasında savaş çığırtkanlığı yapanlar, bilerek veya bilmeyerek İsrail ABD’nin değirmenine su taşıyanlardır. İsrail-Türkiye hayali çatışmasının gerisinde İran’ın parçalanması vardır ve eninde sonunda Türkiye’yi İran ile savaştıracaklardır. Katar’da ABD’nin en büyük üssünde şu an hummalı bir çalışma gözlenirken, Bahreyn, BAE, S.Arabistan ve Kuveyt’teki 100 bine yakın ABD’li asker savaş pozisyonuna geçirilmiştir. Dilerim benim düşünce ve sezilerim yanlış çıkar. Türkiye bir komşusunun daha parçalanmasına sebebiyet vermez, sınırına dayanacak milyonlarca insanla karşılaşmaz.
Eskiden Türkiye, iç dinamikleri harekete geçirirken veya ABD ve AB’nin gözüne girmek için Yunanistan ile yarışır/çatışır gözükürdü. Yunanistan’ın yerine bugün İsrail’in alması AKP hükümetinin yapısal karakterinden mi yoksa değişen dünya düzeni koşullarından mıdır?
Türkiye, Kurtuluş savaşını ve Cumhuriyetini Batıya karşı kazanmasına rağmen, bugün en batı bağımlısı ülke durumuna gelmiş. Yılda net 235 Milyar lira (7 Milyar dolar) bütçeye katkı sunan Tüpraş gibi kamu tesislerine yok pahasına satmış, Ekonomisini AB, ABD ve İsrail şirketlerinin en yoğun faaliyet gösterdiği ve çok özel anlaşmalarla bağlanmış durumda iken ve Ordusunu ABD’nin kontrolüne bırakarak onun hizmetine girmişken, ABD, AB ve İsrail’e kafa tutuyor görüntüsü komik olmuyor mudur?
‘Milli ve yerli’ söylemleri ile ortaya çıkanlar Batı’ya tek yanlı bağımlılıktan kurtulmanın çarelerini bulmaları gerekmez mi? Türkiye üçüncü ülkelerle ticari ilişkilerine ipotek koymuş anlaşmalardan neden kurtulamıyor? Deve kuşunun kafasını kuma gömmesi gibi bölge ve dünya gerçekliğine gözünü yummuş bir Türkiye’nin sorunları nasıl çözülebilecektir.
TÜRKİYE NE YAPMALIDIR?
Bugüne kadar İran, Türkiye’ye terör ihraç eden mezhepçi molla düzenine sahip olmasına karşın ülkede yaşayan halkın perişan edilmesine müsaade edilmemelidir. Kuvvetle muhtemel yakında çıkacak savaşta sadece ABD ve İsrail değil tüm Batı operasyona katkı verecektir. Türkiye, İran ve ABD’yi arabulucu sıfatıyla Türkiye’de buluşturmalı, uzlaştırma yolunda katkı sunmalıdır. İran her yönden kuşatılmıştır ve düşecektir.
Türkiye, İsrail’in bombaladığı Suriye'nin Palmira kenti yakınlarındaki T4 askeri tesisinin Türkiye tarafından üs haline dönüştürülmesi yerine önceliği Suriye'nin kuzeybatısındaki denize sıfır, Lazkiye'de bulunan Bassel El-Esed hava üssü (Himeymim) olması gerekmez miydi? Ruslar buradaki üslerini Libya’ya taşımaya başlamış, üssü boşaltıyorken? Hem Suriye’nin bütünlüğü sağlanır hem de ABD ve İsrail’in istediği PKK türevi SDG’nin denize çıkışına mâni olunabilir, Kıbrıs Türk Devletinin (KKTC) ve ‘Mavi Vatan’ deniz alanı güvende tutulabilir.
Prof Fritz Neumark, ‘Avrupalılar bin yıla yakın Türklerin tehdidi altında kalmış ve savaşmışlardır. Türkleri hep ötekiler olarak görmüşlerdir. Bu stratejik derinlik toplumsal dokuya işlemiş tarihsel birikimin birkaç nesil içinde değişeceğini sanmak hiç de gerçekçi olmaz’’ demiştir. Son yüzyıla bakıldığında hayatın olağan akışında bu cümle doğrulanmıştır. Türkiye Batı’ya destek vererek, doğusu, kuzeyi ve güneyindeki coğrafya halklarına düşmanlık yapmamalıdır. Batı ile iş birliği yaparak komşularına ihanet etmemelidir. İş birliği yapılan komşuları değildir onlar bir gün bu topraklardan defolup gideceklerdir. Türkiye, Atatürk’ten sonra bölgeye kan ve gözyaşı getiren emperyalist ülkelerin taşeronluğundan sıyrılmadığı sürece varlığında ve bekasında gedikler açılmaya devam edecektir. Türkiye’nin uyguladığı politikalar bu nedenle başarısızlığa mahkumdur. Sıfır terörle ülkenin yönetimine geçenlerin bugün ‘sıfır terör’ sloganı atmaları seyirliktir.
Türkiye olası savaşlardan gücünü muhafaza edecek şekilde uzak durmalıdır. Kışkırtmalara dolduruşa gelmemeli, verilen vaatlere inanmamalıdır. Olası bir savaşta yer ve zamanı kendisi belirleyecek sabır ve kararlığa sahip olurken, bölgede Türkiye’nin rıza göstermediği bir değişikliğin kalıcı olamayacağı bilinmelidir. Bölgemizde olan yıkım ve yangından Türkiye’yi yönetenlerin yanlış politikalarının yakıcı katkısı görülmeli, bölgede akan kan ve gözyaşını durduracak önlemler acil olarak alınmalıdır.