BBC Türkçe’de 25 Şubat 2020 yayınlanan Helen Briggs imzalı habere göre Çin'in bir bölgesinde bir yarasa gökyüzünde süzülüyor ve geçtiği ormanlardan birine dışkısıyla koronavirüsün izini bırakıyor. Ormandaki yaban hayvanlarından biri, muhtemelen yaprakların arasında böcek arayan bir pangolin (karıncayiyen), bu dışkıya ulaşıyor ve enfeksiyonu kapıyor.
Yeni virüs de vahşi yaşam döngüsüne girmiş oluyor. Enfeksiyonu kapan hayvanlardan biri, bir kişi tarafından avlanınca da, hastalık bu kişiye bulaşıyor. Ve virüs yaban hayvanlarının satıldığı pazardaki işçilere bulaşıyor. Küresel boyutlara ulaşacak salgın da böylece doğmuş oluyor.
Buraya kadar mizahi bir haber okuduğunuzu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Ciddi ciddi kelimesi kelimesine konu BBC’de bu şekilde haberleştirilmiş. Buyrun bu da linki; https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-51624167
Biz de “aynı ciddiyetle” meseleyi irdelemeye devam edelim o zaman... Öncelikle bir konunun altını çizelim; yarasalar süzülerek uçmaz! Uçarken mutlaka görmüşssünüzdür yarasalar “gayri nizami bir uçuş” sergilerler. Yani bu anlamda adeta “gayri nizamı harp” eğitimi almış gibiler!? Malum şimdi sırada Biyolojik savaş var. Yarasaya Chip takarsanız, ya da bunları Starlinklerle yönlendirebilirseniz, bunlar bir savaş ajanına da dönüşebilir mi.!?. (komplo bu tarz öngürüler geçin bunları)
Ayrıca hepimizin malumu olduğu üzere yarasalar başaşağı tünerler. Bu esnada hacet gidermek bir takım zorluklara neden olacağı için bu eylemi doğal olarak uçarken yaparlar! BBC haberinde geçen tabiri ile “koronavirüs izi bırakma” faaliyeti (halk dilinde sıçmak olarak adlandırılan eylem) gayri nizami uçus esnasında işte bu şekilde adres sormamış ve pangolinin burnunun dibine böylelikle konmuş muhtemelen! (Bence bu anlatım daha bilimsel oldu!)
Haberin diğer bir detayında Londra Hayvanbilimleri Topluluğu'ndan Prof. Andrew Cunningham, olaylar dizisini keşfetmeye çalışmanın "detektiflik hikâyesi gibi" olduğunu söylemiş. Hiç de haksız değil! Dedektiflikte zirve neresidir diye sorarsanız ben gönül rahatlığı ile tam da burasıdır derim. Baksanız ya adamlar bırakın yarasayı, dışkısının izini sürüp salgının kaynağını tespit edebilmişler! Tüm bu hassas çalışmalara ragmen hala bazı çevreler virus labaratuvarda üretildi, bunu Çin üretti başımıza bela etti, Amerika Çin’e komplo kurmak için Çin”de ürettirdi gibi “zırvada zirvekomplo teorilerine” prim veriyor! Azıcık dedektiflik mesleğine, her şeyden önce bilime ve hatta emeğe saygı! Lütfen!
Salgının faturasının kesileceği mercii bellidir; Pangolin! Yarasa haceti gelince yapacak en doğal hakkı! Pangolini yiyen Çinli’nin de burda çok bir suçu yok. Adam yıllardır zaten önüne geleni yiyor! Mesele sadece pangolin yemek olsaydı salgın çok daha önce başlardı. Ama pangolin öyle mi ya! Adı üstünde nam-ı diğer Karıncayiyen! Şimdi biz bu pangoline, “aferin iyi gaita yedin” (madem bilimsel gidiyoruz b.k yazmayalım kaba kaçar) desek belki yüreğimizi soğutur ama salgını bitirmez! Tedbirlere sıkı sıkıya uymalı, kendiimizi ve gelecegimiz olan yavrularımızı bu musibetten korumak icin daha fazla neler yapabiliriz diye sürekli kafa yormalıyız.
Mesela ilkokul seviyesindeki çocuklarımızda maske kullanımı tam bir facia! Öğretmenleri varken beden dersinde bile maske takıyor, öğretmenleri yokken maskeleri indirip aynı şekere, krakere virüsün belkide konak yaptığı parmağını daldırıyor, ortaklaşa aynı kamıştan meyve suyu gazoz içiyor! Maske virüsten mi koruyor öğretmenin hiddetinden mi belli değil! İşte bu noktada eğitim şart! Mesela BBC Salgının Kaynağı haberinin ilk okul öğrencilerine La Fonten’den masallar tadında biraz daha hikayeleştirilerek ve resimlerle destekleyerek anlatılmasını “Çocuklara Virüs Şuuru Aşılama” bağlamıda Bilim Kurulu bir düşünsün... Hatta bunun filmini yapsın! Bilim filim ne varsa tüm cephaneleri kullanmak, çocuklar başta olmak üzere, tüm toplumu hem bilinçlendirmek, hem maskelemek, hem de aşılamak zorundayız! (Önce fikren aşılama sonra fiziken) Yoksa bu salgın bitmeden, havada süzülen (ama bu sefer cidden süzülen) başka bir hayvanın kazuratı, ne bileyim bu sefer belkide denize düşecek, onu bir balık yiyecek, balığı da biz yiyeceğiz, mevcut aşılar da, yine çok afedersiniz, bu her ne bokun virusü ise (burda bi tık bilimsellikten uzaklaştım galiba) ona karşı koruma yapamayacak, bela birken iki olacak!
Eskiden havada süzülenler başımıza pislese “Uğur” sayardık “Yeni normal”de bu durumu salgının potansiyel bir habercisi kabul edeceğiz anlaşılan!
Haa bu arada bizim bilim adamları (Afedersiniz Bill’in adamları) yanlışlıkla bebeklere CoVID aşısı yapmışlar. Herkesin kafasına, burnunun dibine gaita düşmüyor gördüğünüz gibi, kimisine de daha gözleri dahi açılmadan yanlışlıkla aşı zerkediliyor! Ama yanlışlıkla da olsa bilime hizmet adına önemli bir merhale! Böylelikle bebelere de aşı yapılınca bir anormallik olmadğını bilimsel olarak kanıtlama imkanı doğuyor! (Bebelerin gaitalarini takipte kalmakta fayda var.. Belki iş bu sefer tersine çalışır belli mi olur? Bebegin antikoru gaita ile bezine bulasırsa, o bez çöpe atılırsa, o beze çöpte yemek arayan kedi dokunsa, o kediyi biri sevse... Belli mi olur belki bu yolla toplumsal bağışıklığı yakalayacağız. Ummadik taş baş yarar! Bu da bilimsel itiraz yok!)
Neyse biz her halükarda uçana kaçana dikkat edelim, Maskemizi gerekiyorsa çift takalım. Maskenin yüzle temasını vakumlanmış gibi tam sağlayalım. Böylelikle hem beyne yeterli oksijen gitmez, bundan mütevellit düşünüpte salgın ve uygulamalarla ile ilgili gereksiz sorgulamalar yapmayız, hem de virüsün maske kenarında bir boşluk bulup oradan vücüda sızmansını engeller tam koruma sağlarız! Çift maskeye çifter çifter aşı da virüsle mücadele de krem dö la krem olacaktır!
Ne demiş şair CemalSüreya“Hayat kısakuşlaruçuyor…” Ona göre!..
Hahah cook ıyı bayıldım bu tarz anlatıma :)))