Deizmi, Şamanizmi ararsınız bu gidişle. Biri bitmeden diğeri başlıyor. Yıllardır yazıyorum. Atomizasyon süreci çok uzun sürdü. Din, mezhep, etnik kimlik, ideolojik, politik, felsefi kanaat farklılıklarına ayırıp bunları biribine karşı kışkırtacaksınız. Kontrollü bunalım stratejisinin temeli, kurdu, kurda kırdırmak. İnsan insanın kurdu olacak ve sonuç malum. Soğuk savaş böyle inşa edildi. Komunizm-Faşizm , sağ-sol böyle örgütlendi. Bunlar, buna benzer aykırılıklar bir şekilde hep vardı. Önemli olan bunların kontrolü. Birileri yok etmek istedikleri şeyi örgütlediler. Adnan Oktar böyle bir operasyondu ya da Captagon tüccarından Tarikat şeyhi imal etmek böyle bir şeydi. Abdullah Öcalan da böyle imal edildi. O da o “derin aileden biri” Bunlar herkesi kullanıyorlar. FETÖ ile Sünniliği dizayn edenler, öte yandan Aleviliği dizayn ettiler. Dersimlileri Kemalist bile yaptılar. BÇG’yi dizayn edenler ile FETÖ’yü dizayn edenler aynı Lobinin elemanları idi. Bu oyun böyle oynanıyor. Aynı ülkenin çocuklarını birbirine kırdırıyorlar. Birileri onların kanları ve gözyaşları üzerinde kendilerine iktidar ve servet üretiyorlar. Sonunda kim kazanırsa kazansın, asıl ötekiler kazanıyor. Ölen ölüyor, kalan sağlar onların oluyor. Derin devlet denilen yapı, böyle bir Şeytanin oyunun “yerli ve milli, işbirlikçi taşaronu”ndan başka birisi değil. O “devlet aklı” her şeytani planda bir hikmet aramamızı öğütler bize. Nasıl olsa o görünmez, vehmedilen güce ulaşıp kimse bırakın hesap sorması, soru bile soramaz. Onlar la yüs’eldirler. Onlara yargı da işlemez. Eskiden bunların ilmiye takımına, stratejistlerine HAVAS da denirdi, AVAM’danayrımak için. Onlara o zaman DERİN değil BATINİ denirdi. Zahir, görünenin ötesinde görünmeyeni bilen ya da görünmeyen işlerin mimarı anlamında. İşte İslam’ın HADES dediği tam da böyle bir şeydir. HADES’ten TAHİR olmadan ne bedeni ne de sosyal, İktisadi, Siyasi TEMİZLİK olmaz. HADES Yeraltındaki kendi Tanrı ilan eden Şeytanın adıdır aslında. Zahirde, görünür olan DERİN Güçler, onlar HADES’in Derin dostları, yeryüzündeki temsilcileridir.
Bakın tarikatlar, insanları camide birleşmeye çağırmıyor, kendi dergahına, Şeyhine, cemaatına çağırıyor. Partiler, aynı bütünün tamamlayan ayrılmaz fonksiyonel parçaları değil, öteki PART’ları hain, düşman, cahil ilan eden bir çatışma ve intihar ideolojisinin tarafına dönüştü. Kültür dedikleri, aynı resmi oluşturan bir renk ve deseni ifade etmiyor, her renk ayrı bir lekeye dönüştü. Ticaret, ötekinden (Rakiplerinden, müşterilerinden, işçisinden vd) çaldıkları ile zenginlik arayışı içindeki birilerinin savaş alanı oldu. Spor mu dediniz, Holiganizmin bir diğer adı. Başkalarının yenilgisinde kendine zafer arayanlar topluluğu, karşılıklı birlikte oynanan bir oyun değil, birlikte gelişmek değil, yıkıcı bir rekabet, başkalarının yenildiğinde zafer hazzı yaşamak. Ne Kültür, ne de spor insani ve ahlaki bir şey değil zaten, biri resmi ideolojinin misyonerlik örgütü, öteki de kitleleri sanal zafer armağan eden Siesta, Fiiesta, Futbol teslinin 3. Ayağı. Büyüklerin uyutulduğu bir beşik!
Haberiniz olsun, Atomizasyon ve ardından Nötralizasyon süreci tamamlandı. Şimdi de Agnostizm süreci tamamlanmak üzere. Sonra sizi bekleyen ne dersiniz. CHABAD, sizi yolun sonunda Neo Paganizm için ellerinde “Nuhi yasalar” kitabı ile sizi vaftiz etmek, takdis etmek için bekliyorlar.
“Nuhiyasalar”ı daha sonra yazacağım. CHABAD’ı bir araştırın derim. Bunlar buraya bugün gelmediler. Adnan Oktar’ın arkasında da onlar vardı. Onlar daha sonra bozulmadılar. İlk günden de öyleydiler. Düşünsenize Erbakan gibi bir siyasi, masonluk konusunda duyarlı bir kişinin partisinin içine sızdılar. Kıyameti onlar anlatıyordu, bir yandan Masonlukla ilgili yayınlar yapıyorlar, bir yandan da Darvizime karşı çıkıyorlardı. Geldikleri yeri biliyorsunuz. Meğerse Adnan Oktar da CHABAD’çı Masongillerdenmiş. Milli Görüş camiasında Kıyamet, Mehdi ve Mesih konferansları verirken bir yandan da TSK ya Kemalizm konferansı veriyorlarmış. Birileri sağı da solu da, dindarı da, Laiki de, Sünni’yi de Alevi’yi , Türkü de, Kürdü de işletiyor. Birileri aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerinden kendilerin iktidar ve servet üretiyorlar. Onların zenginliği, ortalama halkın yoksulluğu kadar büyük, onların gücü bizim korkaklığımız kadardır. Sağ-sol kahveler aynı tabanca ile tarandı, daha ne zaman uyanacağız. CoVID belasından ders almadık mı. Aynı aşıyla vurulduk bu kez ve yeniden geliyorlar, hazır olun, yanlarına yerli ve milli hale getirdikleri CHABAD’ı Agartacıları da alarak. Hele 2024’de, G20’de karar altına alacakları Pakt’ı da kurarlarsa, resmen tek dünya devletini ilan için önemli bir adım atmış olacaklar. Eğer kuzuların sessizliği devam edecek olursa, gelen ayak sesleri, kasabın ayak sesleridir.
Yarım asırdır, domuz ağılının kapısında bekleyen kuzuya döndürdüler bize. Batıdan ne talep geldi de, bizimkiler ne istediler de vermediler, yapmadılar ki. Bu konuda İstanbul sözleşmesi, Lanzarote gibi konularda olduğu gibi, AK Parti ve CHP, MHP ve HDP aynı noktada görüş, oy birliği, eylem birliğine sahip değil mi? Anlayın artık. CHP ile yapamadıklarını karşısındakilere yaptırırlar. APO’yu kime hangi şartla teslim ettiler, ANASOL-M’ye değil mi? İmam-Hatiplerin orta kısmını Mesut Yılmaz’a kapattırmadılar mı? Hatırlayın DP’den CHP’nin rahminden doğdu. Küçük Amerika olacaktık. ABD’de de bir Demokrat bir de Cumhuriyetçi Parti yok muydu. Sipariş öyleydi. Peki, şimdi kim AK Parti’den kim ne istiyor. Sahi KKTC’de, Hatay’da, Ayasofya’da neler oluyor? Hele durun, daha bundan sonra neler olacak, bekliyorsanız göreceksiniz. Son pişmanlık da fayda vermeyecek.
Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür derler. Servet ve iktidarı bazıları toplumu dönüştürmek için isterler. Oysa servet ve iktidar önce kendine sahip olanları dönüştürür. Onların böyle bir dönüştürücü gücü var. “Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader”. Aldırdığımız yok, böyle gelmiş bu dünya böyle gider. Yoksa insanlar nasıl Cennete ya da Cehenneme gidecekler. İnsanoğlu kendi Cennetine bu dünyadan kendi sırtında ya tuğla, ya da kendi cehennemine kendi sırtında taşır kendini yakacak odunu. Nasıl mı, herkes kendi yaşadığı hayata baksın! Bakalım 12 Martçıları, 12 Eylül’cülerin, 28 Şubatçıların başaramadığını bizim AKP’liler, hani şu, AK Parti içindeki FETÖ’nün zihniyet krizi AKP’liler başarabilecek mi! Kader. “Sebeb ey!” Ne büyük imtihandır başımdaki Sakarya! Bir bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya. VİP’in CİP çocukları kendilerini oraya taşıyanların yaşadıklarını unutabiliyorlar bazen. Zehirle pişmiş aştan ve ayrılık.
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!.. İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal. Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal, Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan; Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Geldi ölümlü yalan gelince bazen, gidermiş ölümsüz gerçek. İnsanlar bazen bu gerçeği bu yaşa gelince anlarmış. Gelecek günler geçen günleri aratmasın diye selam ve dua ile.
Not:1- Sesimizi yükseltelim ve yayalım. Zaman daralıyor, tehlikenin boyutu ve şiddeti artıyor. Ne kadar çok insana ulaştırabilirsek, o kadar insan için kurtuluşa açılan kapıyı kullanma fırsatı verebiliriz. Medya, Sermaye, siyaset, bürokrasi, akademi, cemaat, STK derin bir uykuda.. İş başa düştü. Kaybedecek zaman yok.
Not: 2-“AKP’nin Papatyaları” davasında hakkımdaki, savcılık mütalaasındaki mahkumiyet talebinden sonra karar 13 Ekim Cuma günü belli olacak. Benim Kaderim, rızkım ve ecelim belli. Ne gam. Allah bizleri bu şekilde imtihan ediyor. İmtihan bu süreçte kim nerede duruyor onunla ilgili. Ben tercihimi yaptım. Gömleğim önümden yırtık değil. Ve onlara dedim ki, “Allaha yemin olsun ki, sizden özür dilemeyeceğim. Ama siz benden özür dileyeceksiniz. Sizden din gününde de olsa hesap soracağım”. Bizler tarihin yaşayan şahitleriyiz. Hakkın ve halkın gören gözü,işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olacağız!