Pfzier&Biontech Sağlık Bakanlığı’nı Kandırdı(mı!?)
Yazan Muammer KARABULUT
Açıkçası mRNA sıvılarının mucidi olarak bilinen Prof. Dr. Robert W Malone mRNA sıvılarında Psödoüridini neden enjekte ediyorlar diye bir soru sormasa(1) ne olduğunu bilmiyordum.
İlk bakışta Psödouridin; RNA'da en bol bulunan modifiye edilmiş nükleosittir (Nükleotit, bir fosfat, beş karbonlu bir şeker ve bir azotlu organik bazdan oluşan bir kimyasal bileşiktir.). Üridinlerin (bkz) izomerizasyonu ile üretilir. Örneğin insan rRNA'sı, bakteri rRNA'sından on kat daha fazla psödoüridine (Ψ) sahiptir, (bkz) Yine Psödouridin (5-ribosilurasil), yapısal RNA'ların (transfer, ribozomal, küçük nükleer ve küçük nükleolar) her yerde bulunan ancak esrarengiz bir bileşenidir. (bkz)
Onun için hemen Sağlık Bakanlığı resmi web sitesinde, Pfzier&Biontech firması tarafından üretilen COVID-19 mRNA aşısının (BNT162b2-Araştırmanın adı- kodu) içeriğine ne yazmışlar ona baktım. Bakanlık Pfzier&Biontech mRNA sıvısında, “lipidler, potasyum klorid, monobazik potasyum fosfat, sodyum klorid, dibazik sodyum fosfat dihidrat ve sükroz”(2) bulunduğu yazılıydı. -Doğru mu? -Hayır gibi gözüküyor!
Çünkü 2017 yılında “Zika virüsü” ile denemesi yapılan mRNA sıvılarının içinde ve bugün de artık Moderna ve Pfzier&Biontech sıvılarında Metil- Psödoüridin olduğu biliniyor. Yapılan araştırmada da yine Metil-Psödouridin Pfizer-Biontech ile Moderna Covid-19 sıvılarının önemli bir bileşeni olduğu da görüldü.
Hatırlayacak olursak adına SARS-CoV-2 / Severe acute respiratory syndrome coronavirus-2 / Ağır Akut Solunum Sendromu Koronavirüs-2 neden olan virüsün hikayesi Çin’in Wuhan kentinde başladı. Salgında vurgulanan, “Ağır Akut (çabuk ilerleyen) Solunumu Sendromu” olmasına rağmen insanlara maske taktırdılar! Sonrada PCR Test ile var ettikleri vaka sayısı yeterli sayıya ulaşınca, DSÖ büyük bir illüzyonla 11 Mart 2022 tarihinde, “Pandemi” ilan etti. İlk günler virüse karşı tedbirlerle yani insanları istenilen kıvama getirmekle geçti. Fakat asıl hedef, insanlara özellikle mRNA sıvısı zerk etmekti! Onlarca aşı piyasa çıktı. Ama içlerinde mRNA sıvılarına yatırım yapan, devlet desteği alan Moderna ve Pfzier&Biontech hiç kuşkusuz en çok satan ve konuşulandı. Ruhsatı yoktu ama nerdeyse dünyanın %60’ından fazlası bu sıvı zerk edilirken, hala içinde tam olarak ne olduğu, etkileri ve teknolojisi gibi tartışılan konular bir türlü açıklık kazanmadı.
Bir tarafta ancak Elektron Mikroskobu ile görülen virüsler diğer tarafta ise Geçirimli Elektron Mikroskobu (TEM), Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM) ve Atomik Kuvvet Mikroskobu (AKM) ile analiz edilebilen içinde nanoparçacıkların uçuştuğu mRNA sıvısı vardı.
Konu derin bilimin bile az bilinen bir konusuydu. İşte bu bağlamda merak edileni yine mRNA sıvılarının mucidi olarak bilinen Prof. Dr. Robert W Malone mRNA sıvılarını hedef alarak, “Psödoüridin nedir, neden size enjekte ediliyor ve neden umursamalısınız?” sorusunu sordu.
Soru fazlası ile dikkatimi çekti ve çok umursadım. İlk kez gündeme gelen psödoüridini biraz araştırınca mRNA sıvıları ile ne yapmak istedikleri biraz daha kafamda netleşti. Onun için Malone’nin sorusunun karşılığını hem kendi anlatımı, hem de yaptığım araştırmada elde ettiğim notları birleştirerek bu yazıyı yazdım.
Metil-Psödouridinin Önemi!
İlk önce metil - psödoüridin herhangi bir organda doğal olarak bulunur mu sorusuna verilen yanıta bakarak başlayalım; Psödouridin, bazı RNA'larda doğal olarak oluşur. Psödouridin, hücresel RNA'da en bol bulunan RNA modifikasyonudur . Yani tüm canlı organizmalarda bulunur ve RNA'ların evrimsel olarak en çok korunan özelliklerinden biridir. Peki ya bunun metillenmiş varyantı olan, N1-metil-psödouridin? İkincisi, hem Pfizer hem de Moderna Covid-19 aşılarında önemli bir bileşeni olarak, sentetik et gibi karşımıza çıkmıştır!
Özetle psödouridin protein sentezi için şablon olan mRNA'larda da bulunur. Biontech / Pfizer, SARS-CoV2 aşıda BNT162b2 tüm u en N1-metil-pseudouridine ile ikame edilmiştir (4)
Türkiye’de ise umursamamız gerektiren psödouridine dikkat çeken yalnızca Dr. Ümit AKTAŞ oldu. O da 4 Haziran 2021 tarihinde yalnızca bir paragrafta değindi. AKTAŞ, “mRNA aşılardaki sentetik RNA metil-psödouridin denen bir kimyasal bileşen içeriyor. Genetik mühendisliğiyle tasarlanmış bir mRNA ile karşı karşıyayız. Bu, virüsün ürettiğinden çok farklı bir mRNA’dır ve vücutta kısa ve uzun vadede nasıl bir etki yaratacağı konusunda herhangi bir bilgimiz yok.” (5) diyerek yazmıştır.
mRNA BİLİMİN DERİN KONUSU!
Gerçekten konun uzmanları da, “bilimin derini” ile karşı karşıya kalmıştı. Yine bilimsel bir araştırmada, “Her iki aşıdaki (Moderna ve Pfizer-Biontch) mRNA, mRNA'nın S proteinine çevrilmesini artıran ve doğuştan gelen bağışıklık sisteminin zararlı aşırı aktivasyonunu önlemeye yardımcı olan modifiye edilmiş bir nükleik asit (1-metil-psödouridin) içerine yer verilmiştir. (6)
Diğer dikkat çeken bir makale ise Nükleozit modifiye mRNA aşı platformunun 2017 yılında kullanıldığı ilk raporların birinde ise, Zika virüsüne karşı değiştirilmiş doğal immün algılamayı önleyen ve in vivo mRNA translasyonunu artıran nükleosit 1-metil Psödoüridin (m1Ψ) Nükleozid ile modifiye edilmiş ZIKV prM-E mRNA, in vivo olarak mRNA tarafından verimli ve uzun süreli protein ekspresyonuna aracılık ettiği gösterilen lipid nanopartiküller (LNP) içinde, kapsülleme yoluyla aşılama için hazırlanmıştır. (3)
Aynı yöntem mRNA aşıları içinde kullanılmıştır. Onun için yeni teknoloji dedikleri bu yöntemleri yeniden gözden geçirelim. Burada aynı zamanda mRNA lobisinin, “aşı karşıtları” diye niteledikleri tarafı aşağılarken sıkça kullandıkları cipleyeceklermiş, aşıda kapsül varmış gibi söylemleri çok kullanmışlardı. Burada nanopartikül diye bir maddenin, 100 nanometre boyutunun altında kalan toz parçalarından bahsediyorlar. Ve o yapay olarak elde ettikleri metil-Psödoüridinleri de o kapsüllere koyuyorlar! Bunu kendileri yazıyor!
Nanopartiküller, yani o kapsüller hücrelere ve dokuya kolayca nüfuz etme özelliğine sahiptir. Bu yolla, alveollerden kan damarlarına ve oradan bütün organizmaya geçiyor. Pıhtılarda atmaya başlıyor!
Tıbbi açıdan şimdiye kadar bildiğimiz olası zararlı sonuç, hücrenin zarar görmesi ya da nanopartikülün hücrenin içine nüfuz ederek genetik materyali tahrip etmesidir.
Ayrıca potansiyel olarak kansere neden olabilecek kontrolsüz hücre bölünmesine yol açabilir. Uzmanlar bunu, “genotoksisite” olarak adlandırıyorlar. Genotoksisite ise çekirdek, kromozom ve DNA yapısında meydana gelen DNA eklentileri, DNA kırıkları, gen mutasyonları, kromozom anormallikleri, klastojenite ve anöploidi gibi hasarları kapsayan genel bir terimdir. Bu, nanopartiküllerin genetik hasara yol açabileceği anlamına geliyor.
Lipid Nanopartikül(LNP); - en gelişmiş farmasötik taşıyıcı sistemlerden biridir. Rekombinant protein ve nükleik asit bazlı aşılarda kullanılan antijenler için güvenli ve etkili bir taşıyıcı sistem oluştururlar. Vücuttaki dolaşım süresini arttırırlar ve antijenin hedef bölgeye iletilmesine yardımcı olurlar.
Nanoyapı lipid taşıyıcıları (NLCs) bir lipid çekirdek ve suda çözünen kabuk içeren nano boyutlu ilaç dağıtım sistemlerinin gelişmiş bir formudur. NLC'ler yüksek stabiliteye sahiptir, aktif biyo-molekülleri bozulmaya karşı korur ve sürekli ilaç salınımı sunar.
O zaman Prof. Dr. Robert W Malone’nin bahsettiği psödoüridin nedir biraz daha detaylı bakalım…
Psödoüridin bilimsel olarak yeni bir kavram, ben de ilk kez duydum. Ne olduğunun izahı ise “urasilin (Urasil, RNA'nın yapısındaki dört bazdan birisidir.) bir nitrojen(azot)-karbon glikosidik (Kimyada glikosidik bağ terimi bir karbonhidrat molekülünü karbonhidrat olan ya da olmayan başka bir gruba bağlayan kovalent bağlar için kullanılır.) bağ yerine bir karbon-karbon yoluyla eklendiği nükleosit uridinin bir izomeridir. Psödoüridin, hücresel RNA'daki en bol RNA modifikasyonudur. Transkripsiyondan sonra ve sentezin ardından RNA, kimyasal olarak 100'den fazla farklı modifikasyonla modifiye edilebilir.” olarak açıklanmış. Ama Türkçe karşılığı da konuyu bilmeyenler için de tam bir bilmece… (Ayrıca bkz)
Yine Psödouridinler sağlık açısında bakacak olursak, insan immün yetmezlik virüsü (HIV) enfeksiyonlarında viral gecikme süreçlerinin düzenleyicileri olarak kabul edilmiştir. Psödouridilasyon ayrıca maternal kalıtsal diyabet ve sağırlığın (MIDD) patogenezi ile ilişkilendirilmiştir. Özellikle, bir mitokondriyal tRNA'daki bir nokta mutasyonunun, bir nükleotidin psödoüridilasyonunu önlediği ve böylece tRNA'nın üçüncül yapısını değiştirdiği görülmektedir. Bu, daha yüksek tRNA kararsızlığına yol açarak mitokondriyal translasyon ve solunumda eksikliklere neden olabilir. (1)
İşte bilmece de burada başlıyor… Bu kadar karmaşık bir sistemde mRNA sıvıları ile birbirlerine neleri bağlıyorlar?
Biraz olsun kavram olarak araladığımız Psödoüridin ile ne yaptıklarına bakalım; Psödouridin, doğal insan mRNA'larında yaygın olan modifiye edilmiş bir nükleotid mRNA alt birimidir ve modifikasyon sürecinin biyolojik önemi ve düzenlenmesi hala belirlenmesi ve anlaşılması devam ediyor. Bu modifikasyon, vücudumuzun hücrelerinde doğal olarak, yüksek düzeyde düzenlenmiş bir şekilde gerçekleşir. Bu, Moderna ve Pfizer/BioNTech (ancak CureVac değil) COVID-19 “mRNA” aşılarını üretmek için kullanılan üretim sürecinde meydana gelen sentetik psödoüridinin rastgele dahil edilmesiyle keskin bir tezat oluşturuyor. Doğal psödoüridin modifikasyonlarının biyolojisinin anlaşılmasına ilişkin "son teknoloji", Erin K Borchardt ve ark. tarafından Yıllık Genetik İncelemesi dergisinde yayınlanan bu mükemmel derlemede 2020'nin sonlarında özetlenmiştir. Açık kaynak sürümü (ödeme duvarı korumalı değil) burada bulunabilir.
Buradaki bilim, immünoloji, moleküler ve hücre biyolojisi olup özeti aşağıdaki gibidir;
"Psödoüridin tespitindeki son gelişmeler, insan hücrelerinde haberci RNA ve çeşitli kodlamayan RNA sınıflarını içeren karmaşık bir psödoüridin manzarasını ortaya koymaktadır. Psödoüridinin, stabilize edici RNA konformasyonlarını ve çeşitli RNA bağlayıcı proteinlerle dengesizleştirici etkileşimleri içeren ve bilinen moleküler fonksiyonları, RNA pseudouridilasyonunun RNA metabolizması ve gen ekspresyonu üzerinde yaygın etkilere sahip olabileceğini düşündürmektedir. Burada, insan psödoüridin sentazlarının RNA hedefleri, farklı RNA dizilerini tanımak için temelleri ve düzenlenmiş RNA psödoüridilasyonundan sorumlu mekanizmalar hakkında öğrenilmesi gereken ne kadar çok şey kaldığını vurguluyoruz. Ayrıca, kodlanmayan RNA psödoüridilasyonunun ekleme ve translasyondaki rollerini inceliyoruz ve mRNA psödoüridilasyonunun protein üretimi üzerindeki potansiyel etkilerine dikkat çekiliyor.
PSÖDOÜRİDİNİN mRNA İLGİSİ
Moleküler Biyoloji Bilimcisi Borchardt , K Brown’un incelemesine göre, "mRNA" aşıları için kullanılan sentetik, "mRNA"nın hastanın lenf düğümü dokusunda 60 gün veya daha uzun süre kaldığını gösteren Hücre belgesiyle ilgili olarak, "Heyecan verici bir olasılık, düzenlenmiş mRNA psödoüridilasyonunun, değişen hücresel koşullara yanıt olarak mRNA metabolizmasını kontrol” ettiğini belirtmiştir.
Bu, psödoüridinin mRNA’ya dahil edilmesi ile vücudunuzda ne kadar süre kaldığını da görmenin veya söylemenin teknik olarak kesin bir yoludur!
Araştırma, aşağıdaki endişe verici (aşı amaçlı kullanılan moleküllere psödoüridinin düzensiz bir şekilde dahil edilmesi bağlamından) ifade ile devam ediyor;
Psödoüridinin biyolojik etkileri, U ve psödoüridinin arasındaki, öncelikle RNA omurgası konformasyonunu ve baz çiftlerinin stabilitesini etkileyen kimyasal farklılıklardan kaynaklanmalıdır.
Psödoüridinin, A'ya ek olarak G, C ve U ile kararlı çiftler oluşturabildiğinden, "evrensel" bir baz eşleştirme ortağı olarak önerilmiştir. Psödoüridinin kısa, sentetik RNA oligoları üzerindeki yapısal etkilerinin yoğun çalışmasına rağmen, daha uzun RNA'larda bölgeye özgü RNA psödoüridilasyonunun yapısal sonucunu tahmin etmek şu anda imkansızdır. Psödoüridinin -içeren duplekslerin stabilitesi üzerindeki dizi-bağlam etkilerinin sistematik olarak araştırılması, doğru tahminler için önemli bir adımdır. Hücrelerdeki RNA psödoüridilasyonunun yapısal sonuçlarını belirlemek önemli olacaktır. RNA yapısını İn vivo (In vivo ölü bir organizmadan veya organizma parçasından ayrıca, canlı bir organizmanın veya organizmanın bütününün varlığını belirtmek için kullanılan bir söz.) araştırmak için gelişmiş yöntemler kullanarak mümkündür.
Üstelik, Psödoüridinin fonksiyonel protein verimi üzerindeki etkisi, kullanılan spesifik kodonlara büyük ölçüde bağlıdır. Bu dizi bağımlılığının altında yatan mekanizmalar bilinmemektedir ve hücrelerde mRNA psödoüridilasyonunun translasyonel sonuçları hakkında ne kadar anlaşılması gerektiğinin altını çizmektedir.
Son olarak Borchardt ve diğer bilim insanları çoklu mRNA aşı güçlendiricilerinden sonra gözlemlenen immünosupresyonla (Antijen'e karşı antijen oluşmasını önleyici madde; antijen'e karşı bağışık yanıtı baskılayan ilaç; immünosüpresan. Vücudun antijen'e karşı göstereceği yanıtın önlenmesi; özellikle doku implantasyonunda vücudun dokuyu kabullenmesi için immün yanıtın ortadan kaldırılması;) ilgili (ki bu giderek artan bir şekilde edinilmiş immün yetmezlik sendromu veya AIDS hastalığı olarak anılır.), bilgiler de vermiştir;
Bu bilgileri özetle veriyoruz. (Makalenin tamamı için bkz)
“Doğuştan Bağışıklık”
…RNA modifikasyonlarının, "öz" RNA'yı öz olmayan RNA'dan ayırt etmek için bir mekanizma sağladığı düşünülmüştür ve aslında, psödoüridin dahil RNA modifikasyonlarını yabancı RNA'ya dahil etmek, doğuştan gelen bağışıklık tespitinden kaçmaya izin verir. Bu, RNA modifikasyonunu, RNA'ların bir bağışıklık tepkisini tetiklemeden hücrelere dönüştürmesi ve terapötik hedeflere ulaşmak için yeterince uzun süre stabil kalması gereken RNA terapötikleri alanında güçlü bir araç haline getirir. Ek olarak, viral genomik RNA'da modifiye edilmiş nükleositlerin varlığı, enfeksiyon sırasında bağışıklıktan kaçınmaya katkıda bulunabilir.
… İn vitro kopyalanan RNA, TLR'leri ifade etmek üzere tasarlanmış HEK293 hücrelerine transfekte edildiğinde immünostimülatördür ve RNA'ya psödoüridinin eklenmesi bu yanıtı bastırmıştır (en çok TLR7 ve TLR8 için belirgindir).
…Psödoüridinin 5′-trifosfat başlıklı bir RNA'ya dahil edilmesi, RIG-I'nin aktivasyonunu ortadan kaldırarak doğuştan gelen immün aktivasyonun psödoüridin aracılı baskılanması için başka bir mekanizma sağlar.
… En sonunda,modifiye edilmemiş bir mRNA'nın transfeksiyonu, tamamen psödouridillenmiş aynı mRNA'ya kıyasla hücre kültüründe genel hücresel protein sentezinde daha büyük bir azalmaya neden oldu. Bu sonuçla tutarlı olarak, tamamen psödouridillenmiş mRNA, PKR aktivasyonunu ve ardından eIF-2alfa'nın fosforilasyonunu azalttı."
Borchardt ve arkadaşları Terapötik veya aşı amaçlı bir ilaç olarak mRNA kullanımının sonuçlarıyla ilgili olarak, şu sonuca varıyor: "Psödouridin muhtemelen çeşitli mekanizmalar tarafından azaltılmış bağışıklık uyarımı, psödouridin içeren RNA'nın uzun süreli yarı ömrü ve ayrıca Psödouridinin çeviri doğruluğu ve verimliliği üzerindeki potansiyel olarak zararlı etkileri dahil olmak üzere mRNA fonksiyonunun birçok yönünü etkiler."
Prof. Dr. Robert W Malone bu bilgilere dayanarak düşüncesini şu şekilde ifade ediyor; Pfizer/BioNTech ve Moderna SARS-CoV-2 aşıları için kullanılan sentetik mRNA benzeri moleküllere psödoüridinin kapsamlı rastgele dahil edilmesi, bunların çoğunu veya tamamını açıklayabilir, gözlemlenen immünosupresyon, DNA virüsü reaktivasyonu, Katharina Röltgen ve arkadaşları tarafından lenf nodu biyopsi dokularında gözlemlenen sentetik “mRNA” moleküllerinin dikkat çekici kalıcılığı. Bu yan etkilerin çoğu, Kariko, Weissman ve arkadaşları tarafından 2008 tarihli “mRNA'ya psödoüridinin dahil edilmesi, artan translasyon kapasitesi ve biyolojik stabiliteye sahip üstün immünojenik olmayan vektör sağlar” başlıklı makalelerinde rapor edilmiştir ve düzenleyici ve toksikoloji uzmanları tarafından rahatsız edilselerdi tahmin edilebilirdi. Bu bulguları, gerçekten olgunlaşmamış ve daha önce denenmemiş bir teknolojinin acil kullanım yetkisine ve yaygın (küresel) dağıtımına izin vermeden önce göz önünde bulundurulması gerekirdi.
Tüm bu nedenlerden dolayı Malone, mRNA sıvılarında Metil-Psödourdinin kullanılmasına ilişkin FDA, NIH, CDC’nin verdiği izinler ile BioNTech’in Başkan Yardımcısı Dr. Kariko'nun sorumluluğunu ve Moderna’nın yaptıklarının “cahillik” değil daha uygun bir şekilde, “kasıtlı cehalet” olarak görüyor.
Sonuç olarakta Malone, üretilmiş olan “mRNA” benzeri moleküllerle psödoüridinin rastgele ve kontrolsüz eklenmesinin, doğal mRNA'ya benzeyebilecek bir polimer popülasyonu oluşturduğunu düşünüyor. Uzunca zamandır gündeme gelen yan etkilerin de Metil-Psödourdinin sorumlu olabileceğini söylüyor. Ve bu moleküllerin yani Metil-Psödourdinin doğal mRNA olmadığı için, doğal mRNA gibi davranamayacaklarına dikkat çekiyor.
Prof. Dr. Robert W Malone bu noktadaki duyduğu rahatsızlık ile kafasını karıştıran hadiseyi, modifikasyonların biyolojik sonuçlarının ve ilişkili klinik yan etkilerin, küresel bir popülasyona rastgele psödoüridin içeren, “mRNA” benzeri moleküllerin yaygın olarak uygulanmasından önce neden tam olarak araştırılmadığı sorarak ifade ediyor. Biyoloji ve özellikle moleküler biyolojinin, son derece karmaşık ve matrisle ( toplanabilir veya çarpılabilir soyut miktarlar tablosu) bağlantılı olduğunu belirten Malone, “Burada bir şeyi değiştirildiğinde, değiştirilen yerde neler olabileceğini tahmin etmenin de çok zor olacağını” belirtiyor.
İNSAN TÜRÜYLE TANRIYI OYNAMAK!
mRNA sıvılarına geçmeden önce henüz gen tedavilerinin başarılı bir tarihi yok. Onun için de Malone, bu alanda bilimin ters giden klinik çalışmalarında değiniyor ve sorunları sıralıyor ve işte birkaçı;
1)Herhangi bir genetik kusurun (veya insan ötesi genetik iyileştirmelerin) yapılabilmesi için insan vücudundaki hücrelerin çoğunluğunun çekirdeğine genetik materyali (“polinükleotitler”) verimli bir şekilde alabilir misiniz? Kısacası, hayır.
İnsan hücreleri (ve bağışıklık sistemi), dış polinükleotitler tarafından modifikasyona direnmek için birçok farklı mekanizma geliştirmiştir. Aksi takdirde, çeşitli parazitik DNA ve RNA-viral formları tarafından istila edilmiş olurduk. Bu, “transhümanistler”in insan türüyle tanrıyı oynamak için hevesli ama naif acelelerinde gözden kaçırmaya devam ettikleri önemli bir teknik engel olmaya devam ediyor. Polinükleotidler nelerdir? Temel olarak, zaman içinde tüm genetik bilgiyi (bildiğimiz) taşıyan dört nükleotid bazından (DNA söz konusu olduğunda ATGC, RNA söz konusu olduğunda AUGC) oluşan uzun zincirli polimerler.
2)Peki ya bağışıklık sistemi? Bu, 1980'lerin sonlarında atılımlarımdan biriydi. Ted'in (Friedman) başlangıçta tasavvur ettiği şey, bir çocuğun genetik bir doğum kusuru varsa, vücudun kusurlu veya kritik bir protein üretmez (Lesch-Nyhan sendromu veya Adenozin Deaminaz Eksikliği gibi), bu, kusuru tamamlamak için, “iyi gen” sağlayarak basitçe düzeltilebilir. Takdir edilmeyen şey ise, bu çocukların bağışıklık sistemlerinin gelişim sırasında ya “kötü proteini” normal/kendi olarak tanıyacak ya da eksik proteini normal/öz olarak kabul etmeyecek şekilde “eğitilmiş” olmasıydı. Dolayısıyla, bir kişinin vücuduna “iyi gen”in sokulması, esasen “yabancı protein” olan bir şeyin üretilmesine neden olacak ve bu da immünolojik saldırıya ve şu anda “iyi gene” sahip olan hücrelerin öldürülmesine neden olacaktır.
3)İşler ters gittiğinde ve “iyi gen/protein” toksik olduğunda ne olur? Eh, mevcut aşı durumunda bu aslında “Spike protein” sorunudur. Her zaman “RNA aşılarını vücudumdan atmak için ne yapabilirim” diye soruluyor, cevap vermem gerekiyor-hiçbir şey. Bu sentetik “mRNA benzeri” molekülleri vücudunuzdan yok edebilecek bildiğim hiçbir teknoloji yok. Aynısı, şu anda kullanılmakta olan birçok “gen tedavisi” yönteminden herhangi biri için de geçerlidir. Sadece bağışıklık sisteminizin polinükleotidleri alan hücrelere saldıracağını ve hücrelerinizin toksik proteini üretmesine neden olan rahatsız edici büyük molekülü bozacağını (çiğneyeceğini) bilmemiz yeterlidir. Hemen hemen tüm mevcut, "gen tedavisi" yöntemleri verimsiz olduğundan ve esas olarak genetik materyali küçük bir hücre alt kümesine rastgele ilettiğinden dolayı dağınık, nispeten nadir transgenik hücreleri cerrahi olarak çıkarmanın pratik bir yolu yoktur.
Genetiği değiştirilmiş hücrelerin hücresel bağışıklık sistemi (T hücreleri) tarafından temizlenmesi, yabancı genetik bilgiyi almış olan hücrelerin çıkarılması için şu anda geçerli olan tek yöntemdir (mRNA veya DNA durumunda “transfeksiyon” veya bu durumda “transdüksiyon”) viral vektörlü bir gen).
4)"İyi gen", genomunuzda "kötü bir yere" düşerse ne olur? Genomumuzun yapısının oldukça gelişmiş olduğu ve şu anki anlayış veya bilgi düzeyimizde hala göreceli olarak yeterli değiliz. İnsan genomu sıralanmış olmasına rağmen. “Eklemeli mutajenez” yöntemi (genetik bilgiyi viral DNA veya başka yollarla yapıştırma), uzun zamandır, meyve sineklerinden kurbağalara, balıklardan farelere kadar, genetiğe yeni bakış açıları oluşturmak için önde gelen yöntemlerden biri olmuştur. Kromozomlara yeni DNA yerleştirildiğinde, birçok beklenmedik şeyin olmasına neden olabilir. Örneğin kanser gelişimi gibi. Bu nedenle, “RNA aşılarında” kullanılan mRNA benzeri polinükleotitlerin çekirdeğe (DNA kromozomlarının bulunduğu yere) seyahat edebilme ve ters transkripsiyondan (RNA-> DNA) sonra bir hücresel genomla ekleyin veya yeniden birleştirin. Normalde DNA tabanlı gen tedavisi teknolojileri ile FDA bu nedenle genotoksisite çalışmalarına ihtiyaç duyar, ancak FDA “mRNA aşısı” teknolojisini bir gen tedavisi ürünü olarak ele almamıştır.
Bu risk değerlendirmelerine dayanarak, bir ilaç olarak (genetik terapötik veya aşı amaçları için) mRNA'yı kullanmanın arkasındaki orijinal fikir, mRNA'nın üretildikten veya bir hücreye salındıktan sonra tipik olarak oldukça hızlı bir şekilde parçalanmasıydı. mRNA stabilitesi, "poli A kuyruğunun" uzunluğu da dahil olmak üzere bir dizi genetik element tarafından düzenlenir, ancak tipik olarak ½ ila birkaç saat arasında değişir. Bu nedenle, normal enzimler tarafından parçalanan doğal veya sentetik mRNA vücudunuza girerse, bu süre çok kısa olması gerekir. Zaten Pfizer, BioNTech ve Moderna'nın, "enjekte edilen mRNA enjeksiyondan sonra ne kadar süre dayandığı" sorulduğunda doktorlara verdiği cevap hep bu oldu.
Ancak artık sentetik nükleotid psödoüridini içeren Pfizer/BioNTech ve Moderna aşılarından elde edilen “mRNA”nın enjeksiyondan sonra en az 60 gün boyunca lenf düğümlerinde kalabileceğini biliyoruz. Bu doğal değildir ve bu gerçekten mRNA değildir. Bu moleküller, doğal mRNA'nınkilere benzer genetik elementlere sahiptir, ancak normal olarak doğal mRNA'yı bozan enzimlere karşı çok daha dirençlidirler, yine uzun süreler boyunca yüksek düzeyde protein üretme yeteneğine sahip görünüyorlar ve vücutta normalde gözlemlenmeyen yabancı proteinler üreten hücreleri ortadan kaldırmak için normal immünolojik mekanizmalardan kaçıyor gibi görünüyorlar.
mRNA sıvılarında işler ters gittiği gerçeği, Covid-19 sıvılarının önemli bir bileşeni olarak görülen Psödouridinin yapay olarak insanlara, Pfizer-Biontech ile Moderna tarafından zerk edildiği anlaşılıyor! Ama bilim insanları elde ettiği bilim ile örtüyü kaldırmaya devam ediyor. Evet işler ters gitti. Ve “iyi gen/protein” toksik olduğunda ne olur sorusunun karşılığı da aranılıyor! Eh, aslında mevcut aşı durumunda bu “Spike protein” sorunudur. Fakat diğer tarafta bu sıvıların alanlar doğal olarak, “RNA aşılarını vücudumdan atmak için ne yapabilirim” diye soruyor ve araştırıyor! Malone’nin buna yanıtı, “-hiçbir şey” olurken. Bu sentetik ‘mRNA benzeri’ molekülleri vücudumuzdan yok edebilecek bildiği hiçbir teknolojinin de olmadığını söylüyor!
Buraya kadar yazılanlar bilimsel araştırma ve mRNA sıvılarının ne olduğunu bilen bilim insanlarının makalelerinden alınmıştır. Fakat iddia olunan mRNA’da METİL-PSÖDOURİDİNİN NE İŞİ VAR sorusudur! Anlaşılan bu yazılardan sonra sır olmaktan çıkmış ve insana karşı işlenen en ağır suç durumuna dönüşmüştür. Bu aşamadan sonra yapılacak olan eylem yazıda adı geçen Prof. Dr. Robert W Malone gibi bilim adamlarını acilen dinlemektir. Ve savcıların da bu iddiaları soruşturmasıdır.
3 Nisan 2022 Tarihli Ek ;
Türkiye’de mRNA sıvılarında metil-psödoüridin olduğuna ilişkin yazımızda, bu konuya ilk dikkat çekenin Dr. Ümit AKTAŞ olduğunu yazmıştık. Fakat Prof.Dr. Alişan YILDIRAN’da çok daha önce ki bir tarih olan, 16 Kasım 2020 tarihinde bahsetmiştir. YILDIRAN'nun yazısında yayınlan bölüm; (bkz) “Bu tekniği anlatan güzel bir derlemeden öğrendiğime göre, daha evvel denenen DNA aşıları insertional mutagenesise yani sonuçta kansere sebep olduğu için terk edilmiş ve bu sisteme geçilmiş. Seçilen antijenin sentezlenmesini temin edecek olan mRNA kalıbı in vitro transcription bioreactor denilen bir protein amplifikasyonu ile üretiliyor. Üretilen bu mRNA de bir protein olduğu için normalde vücuda girer girmez immün sistem tarafından yok edileceği için bu mRNA proteinini husule getiren bloklar psödoüridin denilen bir madde ile immün sistem tarafından tanınamaz hale getiriliyor. Hedeflenen antijen sadece bir kaç gün ürettiriliyor ve hem mRNA, hem de hem de hedef antijen bir kaç gün içinde ortadan kalkacağı için (mantıksız!) yan etki görülmeyeceği vaad ediliyor. Üstelik nerede ise her derde deva olabilecek bir teknik imiş.
Kaynak:
(2)https://covid19asi.saglik.gov.tr/TR-85127/26-covid-19-mrna-asisinin-bnt162b2-icerigi-nedir.html
(3) https://www.nature.com/articles/nature21428
(4)https://www.hayatinici.com/yazidetay?yazi_sef=modern-rna-teknolojisine-dayali-asilar&id=633
(5) https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/dr-umit-aktas/uc-maymunu-oynamak-6522532
(6) https://stringfixer.com/tr/Pseudouridylation
Diğer Yardımcı Kaynaklar;
https://gunceltipdernegi.org/pdf/125-sunum/14-11-2020/10.20-10.45/10.20-10.45-Ali-Mert.pdf
https://tr.thequestslr.in/biology_threads/questions/tagged/rna
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/608610
Muhterem Muammer bey,
Psödoüridine dikkat etdiğiniz için tebrik ederim.
Bir düzeltme yapmalıyım; ülkemizde bu konuya ilk defa kasım 2020'de fakir temas etmişdi.
https://vitamingiller.com/covid-19-asisi-devsirme-ve-kobay/