MİLYONLARCA KİŞİYİ İLGİLENDİRİYOR!

Yazan Muammer KARABULUT

Küresel sapkınlar DSÖ aracılığı ile hem bilime hem de insan haklarına aykırı uygulmaları "tavsiye" diyerek dünyaya dayatmıştı. Ne yazık ki ülkemizde de İçişleri Bakanlığı, bu "tavsiye"leri  hukuka aykırı genelgeler yayınlayarak uyguladı.

Milyonlarca insan maske taktı, sokağa çıkamadı, uluslararası, şehirlerarası seyahat özgürlüğü kısıtlandı, okullar açılamadı, iş yerleri kapatıldı, toplu taşıma araçları kullanılamadı. Güya tüm bu yasaklar insan sağlığı içindi!. Ancak bu uygulamalar iyiye gidişi bırakın, insan sağlığını, ekonomiyi, sosyal hayatı daha büyük zarara uğrattı.

Sonuçta sağlık adına yapılan hukuku hiçe sayan uygulamalar, insan sağlığına ve ekonomilere zarar verdiği ortaya çıktı. İşte bu küresel dayatmalar ile ortaya çıkan tiranlık insanlarda ruhsal bunalıma, işlerini kaybetmesine ve aile içi çatışmalar gibi bir dizi  toplumsal etkilere neden oldu.

Tüm bu hukuka aykırı yasakların genelgeler ile gündeme gelmesine neden olan ise DSÖ’nün 11 Mart 2020 tarihinden ilan ettiği planlı salgındı. Antalya’da Anayasa’nın, hukukun ve insan haklarının gözetildiği hiçbir ülkede idari açıdan uygulanmaması gereken bu yasaklara karşı 26/Ağustos/2020 tarihinde idari dava açıldı. Açılan davada, özellikle zorunlu maske takmanın hukuka aykırılığı ve hukuka aykırılığından çok daha önemli olan insan sağlığına zararları belgelendi. Genelgeleri yayınlayan İçişleri Bakanlığı maske takmanın insan sağlığını koruduğuna ilişkin yeterli bir savunma yapamadı. Zaten maskenin, sözü edilen “virüsü”  koruyucu özelliği olmadığına ilişkin yüzlerce yayınlanmış bilimsel kanıt vardı.

Türkiye’de bu şartlar altında Danıştay 4. Daire'de 52 ay devam eden dava, konusuz kaldığından dolayı iptaline karar verdi. Hemen itiraz ettik. Çünkü evrensel hukuka göre esas olan, dava açıldığı tarihteki haklılığındı. Üstelik idari olan bir davada bu haklılık çok daha fazla önem arz ediyordu.

Şöyle ki,

1. Hukuka aykırı genelgeler ile yasak getirmek.
2. Darbelerde olduğu gibi, İnsan hak ve özgürlüklerini askıya almak.
3. Yasak getirilen konuların insanlar üzerindeki, maddi ve manevi etkilerinin öne geçilmesi…
4. Eğer açılan davanın esasında haklılık varsa bir daha bu türden yasakların böylesi genelgeler ile uygulanamayacak olması.

Yani sözü edilen yasaklar bir daha insanlara dayatılmayacaktı. İnsanlar öncelikli olarak yasalar ile korunmuş olacaktı.

İtirazımızı değerlendiren 13 hakimli Danıştay İdari Dava Dairleri Kurulu üyesi 8 hakim, ileri sürdüğümüz gerekçelerden dolayı  davanın esasına girilmesini isterken, 5 hakim karşı oy kullanmıştır. Böylelikle konusuz kaldığı gerekçesi ile bitirilmek istenen davanın tekrar görülmesi için, Danıştay 4. Daire Başkanlığına oy çokluğu ile  BOZULARAK gönderilmiştir.

TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK İDARİ DAVASI

Türkiye’de açtığım dava, milyonlarca insanın karşı karşıya kaldığı ve zarar gördüğü  bir kamu davası olup, ülkenin idari açısında da  en önemli davalardan birine dönüşmüştür.

Bugün 52 ay önce açılan maske davası, açıldığı zamandan çok daha önemli bir duruma gelirken, hukuk devleti olmamız, hukukun üstünlüğü ve  demokrasimiz açısından önem arz etmektedir.  

Sonuçta açılan dava,  küresel darbenin hukuka aykırı yasaklarına karşı açılmıştır. Ve aynı zamanda dünyada yaşayan tüm insanları da ilgilendirmektedir.

Ayrıca küresel ilaç şirketlerinin menfaati için, dolaylı olarak zorunlu hale getirilen, aşı diye propagandası yapılan, teknolojik sıvı olan, o mRNA’ları da zerk edemeyecekler.