PLATFORM OLARAK, “ÖZÜR DİLİYORUM!
Yazan Muammer KARABULUT
PANDEMİYİ, MASKEYİ, PCR TESİ VE AŞIYI TARTIŞRKEN ÇOK HATA YAPTIK!
11 Mart 2020 tarihinde başlatılan DSÖ’nün pandemi ilanı sonrası maske ile doruk yapan tartışmalara bakış açımız çok yanlıştı. Özür diliyorum!
PCR testin çok fazla içeriğine girdik, bu konuyu kimyagerlerin tartışması gerekiyordu. Onu da belki doğru olmayan bir temelde, yalan yanlış tartıştık. Özür diliyorum!
Aşılar konusunda veya özellikle mRNA aşıları hiç tartışmamalıydık. Çünkü derin kimya, farmakoloji gibi bilimleri iyi bilmemiz gerkiyordu. Ama tartıştık. Özür diliyorum!
Bir de virüsleri tartıştık. Hele virüs DNA ve RNA ile olan ilişkileri gökyüzündeki yıldızlar gibiydi. Yani sonsuz bir dizilim. Onu da çok fazla tartıştık. Özür diliyorum!
Bu konuların hepsi, eğer TV’lerde veya sosyal mecrada tartışılacaksa halkın bildiği açıklıkta tartışılmalıydı. Bilimin derin konularıydı. Mesela ben bugüne kadar okuduğum makaleleri iyice anlamak için 1 sayfayı 1 saatte okuduğum zamanlar oldu. Çünkü bilimin bu alandaki kavramlarını nerdeyse hiçbirini bilmiyor hatta çoğunu ilk kez duyuyordum. Çok fazla tartıştık. Özür diliyorum!
TV’lere çıkan medayatik hekimler, yıllardır okuduğu konuları ders verir gibi, sağ olsunlar 19 aydır anlatıyorlar. Onların yalnızca TEORİK konuları anlattığını hiç anlamdık!. Onlara kızdık. Özür diliyorum!
Bu özürleri dileme konusunda belki şaşıracaksınız ama gerçekten çok samimi itiraflarımdır. Bu samimi itiraflarımın nedeni, konusu ne olursa olsun eğer bir konuya etki, temel veya esas teşkil eden hususun mutlaka ispat edilebilir ve orijinal olmalıydı. İlk önce buna bakmalıydık. Hukuki olarak örnek vermem gerekirse, bir borç senedi ile mahkemede dava açılabilmesi için, o senedin orijinal olması gerekiyor. Yani aslı olmayan, her hangi bir fotokopi belgesi ile dava açılamazdı. İşte burada da tüm tartıştığımız konuların nedeni ortaya çıkıyor. Tartıştığımız konun asıl nedeni, -Adına SARS-CoV-2 verdikleri bir virüsün dünyaya yayılmasıydı. Tabii ki eğer çok hızlı yayılan bir virüs varsa çok doğal olarak tedbirler de alınması gerekecekti. Maske, hijyen ki çok önemli, mesafe de ve kurtulmak için aşı da önemliydi.
Ama o SARS-CoV-2 nereden çıktığını, bu virüsün orijinal olup olmadığını, diğer bir ifade ile fotokopi (sanal) virüsü olup olmadığını tartışılmadı. Konu dağıldı, dağıtıldı ve üzerine herkes hikaye yazdı.
Aslında baştan itibaren, virüsün kökeni ve pandemi ilan edilmesine neden olan ise Çin’de yaşayan AT NALI YARASASI (Rhinolophus familyasından,Horseshoe bats) olduğu kabul edildi. Bu çok açık bir bilgiydi.
O zaman, o yarasanın mutlaka bulunması gerekiyordu. Ama yoktu! Bu konuda ortaya atılan tüm görüşleri bir kenara bırakalım, DSÖ’nün kendisi de PCR tanı kitinde, orijinal YARASANIN olmadığını ne yazık ki 17 Ocak 2020 tarihinde büyük bir suç işleyerek kabul etti. DSÖ’yü uyardılar, bu protokol tartışılmadı, ortada makalesi de yok denildi. Ve dünyanın en hızlı makalesi 5 gün sonra yayınlandı.(1)
Çoğu bilim insanları, bu suçu defalarca gündeme getirse de yaygın medyanın gündemine girmediği için, kabul edilmedi!.. Nihayet, belki bu konuda, ilk kez dünyanın eski ve en çok bilinen hakemli genel tıp dergilerinden birisi olan THE LANCET’te 17 Eylül 2021 tarihinde temelinde YARASANIN olduğu ve sorgulandığı bir yayın yapıldı.(2) Bu makalede, “COVID-19'un etken maddesinin doğal bir virüsten geldiği yaygın olarak kabul edilmektedir, ancak bu insanlara nasıl bulaştığını" açıklamadılar.
THE LANCET’te yayınlanan makalede, başından itibaren pangolin de yoktu. Makalede, “Bu senaryo, SARS-CoV-2'nin reseptör bağlama alanları ile pangolinler arasındaki güçlü benzerliğin, spesifik mutasyonların daha zayıf bir açıklamasını sağladığı argümanına dayanmaktadır. Ancak, pangolin hipotezi o zamandan beri terk edildi, bu nedenle tüm muhakeme yeniden değerlendirilmelidir.” diyordu.
Şuanda yaşadıklarımızın ise kökeni olmadığı için, diğer salgınların (örneğin, Nipah, MERS ve 2002-04 SARS salgını) doğal kökenlerini destekleyen önemli kanıtlar olsa da, SARS-CoV-2'nin doğal kökenine ilişkin doğrudan kanıtlar yoktur. 19 aylık araştırmalardan sonra, SARS-CoV-2'nin proksimal-en yakın ataları hala bulunamadığı beliritilyordu. Ne yarasalardan insanlara giden konak yolu ne de Yunnan'dan (SARS-CoV-2 ile en yakından ilişkili virüslerin örneklendiği yer) Wuhan'a (pandeminin ortaya çıktığı yer) coğrafi yol tanımlanmadı.
Tam özeti, 17 Ocak 2020 tarihinde DSÖ’nün PCR tanı kiti ile başlatılan pandeminin kaynağı yok.
Sonuçta eğer bir hastalık varsa, bu hastalığa nedeni SARS-CoV-2 virüsü, onun da varlığının mutlaka ispat edilmesi gerekiyordu. O virüsün varlığı ispat edilmeden de, o virüsü bulmak için test yapmak zırvalık, aşı buldum diye insanları aşılmak ise zırvalığı daniskasıdır.
Özetle, o virüsün kaynağı olmadan yapılanların hepsi yok hükmündedir.
Ayrıca ispat yükümlülüğü de iddia sahibine aittir.
Boş yere üstümüze vazife olmayan hadislerle yalnızca bilgi kirliği ve kafa bulandırdık. Tekrar Özür diliyorum!
Şimdi öğrendik, nasıl özellikle doların sahte olup olmadığını kontrol etmeden bankalarda, döviz bürolarında işlem yapılmıyorsa biz de bu virüsün doğruluğunu kontrol etmeden hiçbir işlem yapmayacak ve tartışmayacaktık!..
Şimdi aradan geçen 19 ayın sonunda bırakın DSÖ’yü bir kenara, THE LANCET’te 17 Eylül 2021 tarihinde meçhul virüs ile ilgili böyle bir makale yayınlanmazdı!
Tıp dünyasının kutsalı olarak kabul edilen THE LANCET’te yayınlanan bu makaleden sonra hala pandemi, maske, PCR test ve mRNA sıvılarından bahsedenin, akıl sağlığı yerinde olmayan veya bunca yalandan sonra yargılanacağını anlayan medyatik hekimler tarafından devam ettirilmek istenir.
PANDEMİ BİTTİ… KANDIRILDIK!
Makalenin yazarları; Jacques van Helden, Colin D Butler, Guillaume Achaz, Bruno, Canard, Didier Casane, Jean-Michel Claverie, Fabien Colombo, Virginie Courtier, Richard H Ebright, François Graner, Milton Leitenberg, Serge Morand, Nikolai Petrovsky, Rossana Segreto, Etienne Decroly, José Halloy
2-https://www.thelancet.com/journals/lancet/article/PIIS0140-6736(21)02019-5/fulltext
Muammer Hocam; neyi, kime ispat etmeye çalışıyorsunuz ? Üst tarafta herkes herşeyin farkında ve hiçkimse hiçbir şeyi yanlışlıkla yapılmadı ! Bu ülkenin konsept yapıcıları/karar vericileri bunu bilmiyor muydu ? Elbette biliyorlardı. Bizlerin (plandemi mücadelesi verenlerin) en büyük hatası enerjimizin büyük kısmını karar vericileri ikna etmeye çalışmak oldu. Oysa bütün enerjimizi "patolojik kitleyi" uyandırmaya yahut zihnen iyileştirmeye harcasaydık bu mesele daha önce kapanırdı. (Kapanırdı benim açomdan da sadece bir vehim. Bu makale çıkarsa çıkarsa bizi değil Aziz Nesin'i haklı çıkarır !) Saygı ve hürmetlerimle... Ankara'dan selam olsun...