Yazan Abdurrahman DİLİPAK
Ve Nisan ayına da geldik. Hafta sonu Ramazan ayı başlıyor.
Dünya hali malum. İnsanlık cephesinde yeni bir durum yok. İnsanlar Şeytan’ın açtığı yolda, gösterdiği hedefte, emin adımlarla yürümeye devam ediyor.
Ukrayna krizi yeni bir dünya savaşı endişesini gündeme taşıdı. Suriye, Irak, Yemen, Libya yerle bir edildi, kimse bu bir dünya savaşına evrilir mi diye sormadı. Suriye’de ABD’de var, Rusya’da, İngiltere de var, Fransa da. Türkiye de var, İran’da. Wagner de var, DAEŞ de, Hizbullah da, PYD’de var. Paralı askerler de var. Yok yok yani! Ama dünya savaşından söz eden olmadı. Ya da Suriye’den o kadar göç oldu, kimseden ses çıkmadı. Hep şikayet ettiler, kapıları kapattılar. Ukrayna krizi batının iki yüzlülüğünü bütün çıplaklığı ile gözler önüne serdi. Bu süreçte demokrasi makyajının arkasındaki faşist yüzler de ortaya çıktı. Rusya’ya öfkeleri Dostoyevsky, Tolstoy’u silmeye kadar götürdü bunları.
Kimse neden Ukrayna’daki, ABD-İsrail ortak projesi 30 biyokimya ARGE Laboratuvarı ve biyolojik silah üretim kapasitesine sahip vurulan tesislerden söz etmiyor? İsterlerse paramiliter grupların silah, mühimmat ve personel unsurlarının konuşlandığı, sağlık tesisi ve marketler vurulunca haber yapabiliyorlar. Canlı yayınlar, stüdyo çekimleri, arşiv görüntüleri desteğinde kurgulanmış haberleri canlı yayında tekrar tekrar döndürüyorlar. Ciddi bir propaganda savaşının muhatabı oluyoruz. Açıkça psikolojik harp taktikleri uygulanıyor her iki tarafça. İsrail ve NATO unsurları sessiz ve derinden yapacaklarını yapıyorlar.
NATO zirvesinde Doğu Avrupa’da NATO ülkelerinin ve Baltık denizinin güvenliği konuşulacakmış. Tabi göçmen sorunu filan da gündeme gelecektir. Muhtemelen Karadeniz ve Boğazlar konusu da gündeme gelecektir. Öte yandan Ukrayna yönetimi yumuşamış gözüküyor. İsrail’de bir barış konferansı düzenleyip, Ukrayna’dan Rusların geri çekilmesi karşılığında Ukrayna’nın tarafsız ülke Statüsünü kabul etmesi, Rusya’nın Kırım ve Özerk bölgeler konusundaki taleplerinin müzakereye açılması gibi bir ara çözümle zaman kazacaklar. Rusya batı ile uzlaşırsa, yani Putin Çin’i desteklemekten vazgeçerse, daha önce uluslararası sistemle uyum konusunda verdiği sözlere sadık kalırsa uzun sürecek görüşmelerle taraflar zaman kazanabilir. Değilse Rusya’da ekonomik ve siyasi kriz, iç karışıklıklar, bir takım hareketler gündeme gelebilir.
Aslında Türkiye içinde benzer bir durum söz konusu. Erdoğan’ın “Uluslararası sistemle uyum” sözü, Metaverse konusundaki açıklamaları, İsrail’le yakınlaşma bu konuda Ankara’nın şimdiden NATO’yu seçtiği yorumlarına sebep oldu. Ankara Rusya’yı da kaybetmek istemiyor, ama buna mecbur kalırsa nihai tercihi batıdan yana olacak, öyle anlaşılıyor. İsrail’in ajandasında, Ukrayna konusunda ateşkes olursa, Rusya Ukrayna’nın tarafsız ülke olması şartı ile Ukrayna’dan çıkmayı kabul ederse, Türkiye ve Almanya’nın bu konuda Garantör ülke statüsünde olması söz konusu.
Eğer Ukrayna krizi bu şekilde çözülecek olursa sanmayın barışa bir adım yaklaşmış olacağız. Çin Tayvan’a saldırabilir, Çin ve Hindistan arasında askeri bir kriz çıkabilir, Kuzey Kore bölgesinde ve Japon denizinde askeri hareketlilik en üst seviyeye çıkabilir. Yani Kriz batıdan doğuya kayar ve gerilim çok daha büyük ve tehlikeli bir hal alabilir. O zaman bizler de, bez maskelerin yerine savaş kaskları, gaz maskeleri arayışına girebiliriz.
Global reset cephesi işleri yüzlerine gözlerine bulaştırsalar, büyük ölçüde deşifre olsalar da iddialarından vazgeçmiş değiller. Bu anlamda gelecek günler geçen günleri aratabilir. Bu global çete uslanmayacak. Her yolu deneyecekler. İnsanlık tarihinin en büyük komplolarından birine hazırlanıyorlar. Tanrıyı tedavülden kaldırmaktan, biyolojik insan neslini sona erdirmekten söz ediyorlar. Para olmayacak, mülkiyet de. Ülkelerin sınır, rejim ve iktidar yapıları yapay zekanın kontrolüne verilecek. Din, ahlak ve gelenek de yok. Bireylerin biyolojik cinsiyeti de olmayacak. Cinsiyetleri, yönelim, deneyim ve tercihlerine göre, dönüştürülebilir, değişken ve akışkan olacak. Aile de yok. Trans Humanizm de insan eski insan olmayacak. Ve ülkemizde, Sermaye, Siyaset, Bürokrasi, Akademi, Media, STK bu işe razı gözüküyor. Hatta TBMM’de temsil edilen siyasi partilerin hiç birinden aykırı tek bir ses çıkmıyor adeta. Dünyanın hali böyle. Gidişat iyi değil. Benden söylemesi. Eğer aklımızı başımıza toplamayacak olursak, gelecek günler geçen günleri aratabilir. Ufukta seçim var. Şimdiden sesimizi yükseltelim. Pandemi sürecinde yaşananlar ve sınırlı imkanlarla da olsa tartışmalar sonunda bugün ülkemizdeki seçmenlerin en az dörtte biri bu endişeyi taşıyor. Oynanan ve oynanmak istenen kirli ve kanlı oyunun farkında. Bu kitle sesini yükseltmeli. Bu kitle sandıkta tercihini bu gerçekler ışığında yapmalı. Ve bizler bu gerçeği aile ve komşumuzdan başlayarak, akraba, iş ve arkadaş çevremizle paylaşmamız gerek. Dahası, herkes üyesi olduğu parti, vakıf, dernek, sendika gibi kuruluş üye ve yöneticileri ile paylaşmalı, eğer bu yönde uluslararası sistemle uyum içinde yollarına devam etmek isteyenler olursa, o kuruluşların üyesi olanlar, üyeliklerimizi gözden geçirmeliyiz. Bu çetelere destek veren, sponsor olan firma ve markaların ürünlerini kullanmama konusunda da dikkatli davranmalıyız. Benden söylemesi. Selam ve dua ile.