Yazan Mustafa DÖNMEZ
‘’Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer.” (İbn Haldun Mukaddime)
Türkiye’de dokunulamayan ve gerçekleri ters yüz eden bir kitle vardır. Bunlar sadece bugün değil geçmişte de vardı. Çok tartışılan bir konudur; GLADYO… NATO’ya bağlı ordular içinde kurulmuş gizli bir yapıdır. Komünizm tehlikesine, muhtemel Sovyetler birliği işgaline karşı kurulan bir örgüttür. Her ülkede farklı isimler altında kurulmuştur. İtalya’daki gladio (kılıç), Yunanistan’da b-8 veya Sheepskin (koyun postu) Belçika’da sdra-8, Hollanda’da NATO Command, Almanya’da Gehlen Harekâtı, Stay Behind veya Sword, Avusturya’da Schwert, Fransa’da Rüzgár Gülü, İspanya’da Anti-Terör Kurtarma Grubu (GAL), İngiltere’de Secret British Network, Türkiye’de ise Kontrgerilladır. 1990 yıllarında yukarıda anılan tüm ülkelerde gizli yapıları ve üye kimlikleri ortaya çıktı. Türkiye hariç. Türkiye’de başta Uğur Mumcu olmak üzere yurtsever aydınlar bu konuda birçok konuşma yaptılar. Kitap ve Makaleler yayınladılar. Yoğun kamuoyu baskısı olmasına karşın Türkiye’de ortaya çıkarılmadı. Tıpkı Ülkelerin savunması için gerekli, Harp Silah, Araç ve Gereç alımında rüşvet alanlar gibi. Rüşvet dağıtan firmalar rüşvet alan her ülkeyi açıkladılar. İçinde Türkiye’de vardı. İsmi geçen ülkeler hırsızlık yapan kamu görevlerini mahkûm ederken Türkiye’de rüşvet alanlar ortaya çıkmadı…
FETÖ HAKİM VE SAVCILARINA YAZILAN ŞİİRİ BUGÜN KAÇ KİŞİ BİLİR?
Esasında Türkiye’de kamu malını ve parasını zimmetine geçirenler ile kanundışı işlere bulaşmış kişiler bellidir. Ancak ortaya çıkarılması, resmiyete dökülmesi istenmez. Yıllarca TSK. İçindeki bu yapı ile ilgili mücadele eden kişiler arasında bende vardım. Rapor yazanlar ve FETÖ hakkında tespit ve analizlerde bulunanların başına türlü işler getirildi. İftiralar atılarak kumpaslar kuruldu. İki örnekle konuyu açayım. Subay olarak görev yaparken kendilerine Birlik içinde FETÖ yapılanması ile ilgili bilgi ve isimlerini verdiğim komutan (Ergenekon ve balyoz tertiplerinde bu komutan da Silivri cezaevine atıldı) beni dinledikten sonra ‘Kafayı Fethullahçılarla bozmuşsun.’ demiş konuyu araştırmadan kapatmıştı. Oysa o komutanın en yakınında ki kişiler arasında mahrem imam vardı. Aynı komutan ne ilginçtir ki; Yargılanması sırasında savunmasını yaparken, FETÖ hakimlerine kaside gibi bir şiir yazmış her kesimden insanların şaşkın bakışları altında, FETÖ mahkeme heyetinin yüzüne okumuştu…
İkinci şaka gibi olay; Ergenekon kumpas davası sonucunda Yargıtay bize verilen hükümleri bozmuş yeniden yargılama yapıldığı sırada oldu. Yargılama karar aşamasındayken, 15 Temmuz kalkışması olmuştu. H. Ç. adında ki hâkim (bizim davanın FETÖ hakimidir) Atıldığı Sincan cezaevinden bizim davanın görüldüğü mahkemeye 8 sayfalık bir dilekçe göndermiş. Konusu tahmin ettiğiniz gibi GLADYO. Suçladığı kişiler arasında ben de vardım. İddiasına göre CIA’nın hizmet erleri FETÖ’nün savcı ve hakimleri somut delillerle GLADYO’yu ortaya çıkarmışlar eğer bu mahkeme kendilerinin sanık yaptıklarına beraat verirse tüm emekler boşa gidecek, GLADYO kurtulacakmış...
Mahkemede genelde avukatlar konuşuyordu. Söz istedim verildi. Özetle mahkemeye dilekçe gönderen bu hâkimin gerçekte bir şakirt olduğunu söyledim. Tabi ki herkes şaşırdı. ‘’Ben bu iddiamı beni yargılarken de kendisinin yüzüne yapmıştım benim hakkımda suç duyurusunda bulunmuştu. 5 yıl devam eden davada beraat ettim’’ dedim. Soruşturma sırasında hukuk dışı yapılanlara alışılmıştı ancak kovuşturma safhasında üstelik hâkim eliyle delillerin değiştirilmesine ben dahil kimse şahit olmamıştı. Şakirt H.Ç, İçeride iken iftira attıkları bizlerin beraat etmemesi için yalanlarına devam ediyordu.
Kumpas davasından beraat ettikten yıllar sonra bizi hukuksuz bir şekilde çile çektiren FETÖ’cü hakimlerin davasına müdahil oldum. Mahkemede hak hukuk tanımadan yargılama yapmış FETÖ hakimlerine somut belgelerle suçlama getirdim. Mahkeme hâkimi sözümün bitiminde sanık sandalyesinde oturan FETÖ hâkimi H.Ç.’a söz verdi. H.Ç. ‘’Sn. hakimim müsaade ederseniz bu suçlamalara daha sonra yapacağım savunmada cevap vermek istiyorum’’
6 yıl geçti henüz cevap veremedi…
‘CIA ilişkisine dair, 15 Temmuz Genelkurmay çatı iddianamesinden bir bölüm şöyledir. “Fetullah Gülen ile CIA ilişkisi, 1983 yılında Moon Tarikatı’nın Türkiye’deki uzantısı Kasım Gülek üzerinden sağlanan irtibatla başlamıştır. Resmi adı Birleştirme Kilisesi olan Moon Tarikatı’nı kullanarak komünizme karşı blok oluşturmak isteyen ABD, Türkiye’de komünizmle mücadele kuruluşlarına destek vermiştir’
YUVAYA DÖNÜŞ
FETÖ 15 Temmuz darbe girişiminin başarısızlığa uğramasından sonra üst aklı olan ABD ve NATO’ya sığındı. Hatta sığınma süreci 17-25 Aralık sürecinden sonra alenileşti. Baş yalancı; F. Gülen dış emperyalist güçleri açıkça yardıma çağırır hale geldi. ‘’17 Kasım 2015’te AB, NATO ve bazı süper güçlerin birliği olmasa, Ergenekon örgütünün faili meçhullerle zift kuyularına atılarak öldürüleceğini söyleyebildi.’’
F.Gülen’in sözleri, tüm propaganda türü kaset konuşmalarının tamamını izleyen biri olarak onun hakkında ki düşünce ve analizlerimi bir çok televizyon programında açıkladım. Özetle F.Gülen; yalan, iftira ve takiye konusunda sertifikalıdır. Görevleri olan CIA hizmet erliğini sonuna kadar yapmışlar, şer yuvalarına huzur haklarını alarak dönmüşlerdir…
Milletin hayatını ve varlığını savunmak için var olan TSK’ne çeşit çeşit kumpas kurulurken müthiş bir itiraf geldi. Programa katıldığı tarihte AKP Diyarbakır Milletvekili olan Abdurrahman Kurt'un 25 Aralık 2014 tarihinde CNN Türk’te Ahmet Hakan'ın Tarafsız Bölge programında; ‘Amerika ve FETÖ, AKP’ye yardım ettiler.’
Cumhuriyet Savcıları Apdurahman Kurt’un bu konuşması hakkında bugüne kadar herhangi bir işlem yapmışlar mıdır?
Gençliğe hitabede Atatürk, "Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler." Derken neyi kast etmiştir?
‘FETÖ MASALLARI
FETÖ basını, "merkezden aldıkları talimatla üst düzeyde bir MİT yetkilisi olan (MiT Asya Dairesi Baş müşaviri) "Kaşif Kozinoğlu itirafçı olacaktı" diye yazıyordu. Fehmi Koru ise görsel yayında ‘Kaşif Kozinoğlu sorgulamadan kaçmak için ağır spor yaparak kalp krizi geçirdi’ Kısaca intihar ettiğini iddia ediyordu.
Cezaevinde iken Kaşif Kozinoğlu sanki öldürüleceğini biliyor gibi itiraflarını, tüm notlarını, bilgisayarda değil elle yazdı. İlerde yapılacak güdümlü yalanları adeta mezara gömdü.
Bugün MİT kanununa muhalif hareketler direk cezaevine gönderilirken o gün üst düzey MİT çalışanını ifşa edenlere hiçbir işlem yapılmadı. Peki bugün o dönem suç işleyenlere dönük herhangi bir soruşturma var mı?
Emniyet Özel Harekat Müdürü Behçet Oktay'ın ölümü öncesi yaptığı açıklamalar araştırıldı mı?
Türkiye’de kontrgerilla ortaya çıkmadı. Çünkü bu yönde bir talep ve iradede hiç olmadı. Aranmış ise de sürekli yanlış yerlere bakılmıştır.
Nasreddin Hoca’nın meşhur yüzük fıkrasını bilirsiniz. Hocayı dışarıda bir şeyler aranıyor olarak görenler ne aradığını sorarlar. Kaybettiği yüzüğünü aradığını söyleyen Hoca’ya yüzüğü nerede kaybettiği sorulunca verdiği cevap tuhaftır:
“Samanlıkta kaybettim.”
“Samanlıkta kaybettiğin yüzüğü burada niye arıyorsun?” diye sorulunca Hocanın verdiği cevap en saf akılları bile hayrete düşürecek gülünçlüktedir:
“Burası aydınlık da onun için.”
Her fıkrası gibi Hoca’nın bu fıkrası da çarpık düşünce, analitik zekâ yoksunluğu, isteksizlik gibi çok esaslı toplumsal sorunlarımıza ince göndermeler yapmaktadır.
KUKLA
Bugüne kadar hiçbir yerde haber yapılmadı. Gerçekler ortaya çıktığında ise hesap sorulmadı? Babası Kore gazisi Albay olan gazeteci; Nur Batur, Kumpas davaları başladığında, Pınar Yayınlarından çıkan; Philip Willan adında İngiliz gizli istihbaratının (MI6) kadrolu gazetecisinin 2009 yılında yazdığı ‘Kuklacı’ kitabına şöyle bir son söz yazmış, ‘Ergenekon davasında biz neler yaşıyorsak. İtalyanlar 1990’lı yıllarda Gladyo soruşturması sırasında benzer ‘şok’ olaylar yaşadılar. İtalya’da da Jandarma İstihbaratının içinde ‘Ergenekon’a benzeyen, ‘Gladyo’ adlı giz
li bir örgütün varlığı ortaya çıktığı zaman hem İtalya hem de dünya sarsıldı’
‘KUKLA’ Kitabında diğer son söz yazarları Fehmi Koru ve Bülent Orakoğlu’dur.
Ömer Hayyam rubailerinde ne güzel de anlatmış kukla ve kuklacıları…
Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz
Kuklacı felek usta, kuklalar da biz.
Oyuna çıkıyoruz birer, ikişer;
Bitti mi oyun, hepimiz sandıktayız.”
Pınar yayınevi kitabın önsözünde ‘Unutmamak gerekir ki toplumlar suyun suya benzediği kadar birbirine benzer bazen’ demiş.
Zaman en büyük doğrulayıcıdır. Hakikatlerin bir gün ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır. Her şey yapılabilir ancak hakikat diri diri toprağa gömülemez. Elbet birgün koruma duvarları da kalkar…
Birikim ve deneyimlerinizi incelikle anlatıp toplumda farkındalık yaratıyorsunuz. Duruşmalardaki konuşmalarınızı izledim. Yiğit bir Türk subayı olduğunuzu gördük. Bilgi ve donanımınızla fetö ve onların sevicilerine her zaman zor anlar yaşattınız. Var olun.