Yazan Muammer KARABULUT
Dünyada küresel planlamacıların, Halk Sağlığından Nüfus Kontrolüne kadar uzanan örgütlü ilk hareketi, 1910 yılında duyulmaya başlayan Sosyal Hijyen Bürosu’nun (Bureau of Social Hygiene) 1913 yılında John D. Rockefeller Vakfına katılması ile başlamıştır.(bkz)
Küresel paylaşımcılar ilk öce tek tek gıdalarımızı kendi aralarında paylaştılar sonra küresel satıcı ve pazarlamacı durumuna geldiler. Hedeflerinde insanların tarlaya ektiği buğdaydan, içtiğimiz suya ve doğumları kontrol etmek vardı.
Onlara daha sonra, GDO’lu yiyecekler ve ne idüğü belirsiz içeceklerle insanları zehirledikleri için gıda teröristi denildi.
Gıda konusunda güçlerini kontrol etmek isteyen sapkınlar, kendilerine karşı mücadele eden ve toplumda farkındalık oluşturanları hedef haline getirerek itibarsızlaştırdılar.
Türkiye’de ise Marshall yardımı ile başlayan süreç, 1960-1970 yıllarında ilkokul öğrencilerine süt tozları ve ABD’de sağlığa zararı nedeni ile yasaklanmasına rağmen, ülkemizde tereyağı ve zeytinyağının yerini alması istenen margarinleri dağıtarak devam etti. Tarladaki buğdayımızın yerine, “radyoaktif elementle” işaretlenmiş hibrit Sonora-64 buğday tohumu verdiler. Doğum kontrolü ile de o yılar da tanıştık.
Yine o tarihlerde, Adalet Partisi Konya Milletvekili ve Demirel Hükümeti’nin Tarım Bakanı Bahri DAĞDAŞ, (TBMM, 1968: 505-506), Rockefeller Vakfın’ın Türkiye programını müjdeledi.
Bakan DAĞDAŞ’ın müjdesini, “Pirinç ve patates konusunda da Rockefeller Foundation müessesesiyle temas halindeyiz. Esasen bu müessesenin buğday tohumundan daha evvel çeltik ve patates üzerindeki çalışmaları ziraat mühendisi olarak tarafımızdan o çok seneler evvel bilinmektedir. Çeltik çeşitleri üzerinde de önümüzdeki ekim yılına yetiştirilmek üzere, çeşitler üzerinde büyük miktarda olmasa dâhi 150 - 200 ton civarında bir deneme çeltiğinin ithalini öngörmekteyiz. Fakat bunlardan, hepsinden daha mühimi Rockefeller Foundation müessesesi, Şubesinin birisi Tarsus, diğeri de Erzurum'da olmak üzere, önümüzdeki sonbaharda yurdumuzda araştırmalara başlayacağını” açıkladıktan sonra, süt tozu ve yağların dışında diğer gıdalarda tarlalardan vücudumuza girmeye başladı.
O dönemlerde, ABD’nin dağıttığı bu gıdaları sorgusuz sualsiz mRNA sıvıları gibi aldığımız bir kişi damar sertliği yapar, kalp hastalıklarına neden olur dedi. Karşı çıktığı için de ABD’li gıda teröristleri istedi CIA’nın raporuna girdi. Türkiye’de küresel sapkınlara bağımlılığından dolayı bu bilim insanına doğal olarak işkence yaptı. Yetmedi bir de 12 Eylül’de zindana atıldı. Sonra biri Bergama’da diğeri Karşıyaka’da olmak üzere iki adet heykeli dikildi.
Profesör yapılmadı ama 1978 yılına kadar 2 bine yakın makale, 63 kitap ve sayısız konferans ile halkı beslenme konusunda bilinçlendirmek için mücadele verdi.
Bu kişinin adı, “Tarhana Osman” namı ile anılan ve “CIA’nın hedefindeki ilk Türk” olarak bilinen Doç Dr. Osman Nuri KOÇTÜRK’tür.
KOÇTÜRK (1918), 4 Nisan 1994'te Ankara'da yaşamını yitirdi.
O, “Tam bir meslek sever, vatan sever, milliyetçi ve anti emperyalist Türk aydını idi.” (bkz)
Sağlık Bakanlığı’nda Daire Başkanı olan Doç. Dr. Aziz KÜÇÜK’ün 9 Kasım 2018 tarihinde, “Hayırseverliğin Ötesi: Türkiye’de Nüfus ve Tarım Politikalarında Rockefeller Etkisi” başlığı ile ilgili yazdığı bir makalede, Rockefeller Vakıf için küresel olarak Amerikan çıkarlarını destekleyici bir araç olarak hayırseverliği kullanırken özerk hareket etmekle birlikte, Amerikan politikalarına sıkı sıkıya bağlı kalmıştır. Bir başka deyişle, Vakfın politika ve programları, Amerikan hükümetleri ve şirketleri ile yakın temas sağlandıktan sonra oluşturulmuştur. Gıda ve nüfus politikalarında “hayırseverlik”, “dış yardım” ve “şirket kapitalizmi” arasındaki karmaşık bir ağ ilişkiselliğini yansıtan bu durum, çok boyutlu incelenmesi gereken bir alandır. Dolayısıyla bu politika ağının dinamiklerini ortaya çıkarabilmek adına 1950 sonrası nüfus planlaması, gıda üretimi ve eğitim çalışmalarını Vakıfla ortak hareket ederek yürüten Ford Vakfı hatta günümüzde Melinda ve Bill Gates Vakfı’nın hayırseverlik faaliyetleri ile birlikte bütüncül olarak ele almak alanyazına (literatüre) daha fazla katkı sağlayacaktır. (bkz)
Eğer Türkiye’de KOÇTÜRK’leri anlarsak, korursak veya bundan sonra anlamaya çalışırsak önce insanımızı, sonra da ülkemizi ve topraklarımızı koruruz.
Başka seçeneğimiz yok!