Akademi kendinin MR’nı çekip, CHECK edecek mi? Akademik bir akıl tutulması söz konusu. Bu durumun teşhis edilmesi, sorunun nereden kaynaklığının araştırılması ve çözüm üretilmesi gerek.
Belki işe Felsefeden başlanması gerek. Bilim felsefesi açısından Akademinin bu bilim yalanına nasıl inandığının, inandırıldığının ve bu kadar süre kimsenin nasıl farkına varamadığının incelenmesi gerek. Bilim bir uyanış, aydınlanma ise, bu derin uyku ve kör gidiş nasıl oldu.
Tıp ve Farmakoloji bu konuyu kendi açısından ayrıca incelemeli. Verilen ilaçlar, aşı usulüne uygun olarak üretildi mi mesela. Doktorlar, maskenin gerçekten sağlıklı olup olmadığını bir incelemeli. Malzeme, üretim, kullanım şekli, süresi ve sonuçlarının ciddi şekilde gözden geçirilmesi gerek. Aynı şekilde mesafe uygulaması, kolonya ve kimyasal hijyen ürünlerinin tüketiminin ve kullanımının insana ve çevreye sağladığı fayda ve zararları çok yönlü olarak ele alınması gerek. Daha az riskle daha sağlıklı bir çözüm mümkün değil mi idi?
PCR yalanının üzerine gidilmesi gerek. SinoVac’ın, mRNA’nın, Biontech, Pfizer, Bil Gates ilişkisinin yeniden sorgulanması gerek. Moderna ya da J&J neden geride duruyor. Grafen ve NanoTüp, e-Water konusunun , süreçle ilgili olarak 5G ve Starlink konusunun Elektronikçiler ve Nükleer Fizik uzmanları tarafından ve bunun bitki, hayvan ve insan üzerindeki etkilerinin yeniden ele alınması gerek. Kamu yönetimi açısından, TUİK’in ve Halk Sağlığı Genel Müdürlüğünün süreçte neden devre dışı bırakıldığı, Başkanlık ve Bakanlık seviyesinde bilgilendirme yapıldığı, Bilim Kurulunun oluşum şekli, toplantı ve karar alma biçiminin sorgulanması gerek. Kamu Maliyesi açısından konunun ayrıca ele alınması gerek. Bu işin kamuya doğrudan ve dolaylı maliyeti ne oldu? Sağlık politikaları, işletme açısından bu konunun bir başka açıdan ele alınması gerek. Kamu yönetiminin merkezi hükümet, yerel yönetim, mülki idare amirliğinin uygulamaları ile ciddi bir analiz gerekiyor. Siyasal bilgilerin Yasama yürütme açısından süreci ciddi bir şekilde incelemesi şart, Uluslararası İlişkilerin DSÖ, Uluslararası sözleşmeler ve devletlerarası örgütler ve ilişkilerin karar süreçlerine etkisinin sorgulanması gerek. Hukuk Fakültesinin bu süreçte yargının nasıl By-Pass edildiğini akademik olarak incelemesi gerek. İlahiyat Fakültesinin de aynı şekilde. Dindarların bu işe nasıl kolayca alet olduğu, Cami cemaatinin süreçteki yeri ve rolü, dini örgütler ve diyanetin yeri ve rolünün hem dini açıdan hem de uygulama açısından sorgulanması gerek.
Tabii CoVID’in, İspanyol gribi ile başlayan bir tarihi arka planı var. Bu da Tıp tarihi açısından Tarih fakültesinin ilgilenmesi gereken bir konu. Harp Akademileri bunu, CoVID, 5G, Starlink, NeuraLink konusunu bir biyolojik savaş, siber savaş olarak, milli güvenlik açısından ele alıp değerlendirmesi gerek.
Aslında CoVID ve tedavi yöntemleri, koruyucu tedbirlerin, doğrudan ve dolaylı olarak insan, toplum üzerindeki psikolojik, sosyolojik etkileri, yan etkileri, gelecek için kalıcı ve geçici muhtemel risklerinin ciddi olarak konuşulması gerek. Neden en fazla aşılı illerde hastalığa yakalanma, karantinaya alınma, ölüm vakası bu kadar yüksek de, en düşük aşılı bölgelerde hasta sayısı, hastalığı seyri, ölüm vakaları bu kadar düşük. Bu ölen insanların gerçek ölüm sebebi ne?
Bu süreç sanata, edebiyata, medyaya nasıl yansıdı, yansıyacak. Yaşanan süreçten toplumun şuuraltına oluşan olumlu ve olumsuz düşünceler neler. Özellikle bu sürecin farklı sosyal gruplar üzerindeki etkisinin, psikolojik, sosyolojik ve teolojik açısından ciddi anlamda incelenmesi gerek.
YÖK’ün bu konuda bir çalışması var mı bilmiyorum. Ya da ilgili bakanlıkların. TÜBİTAK’ın, TUBA’nın bir çalışması var mı. Hangi Fakülte bu konuya ilgili kaç akademik toplantı yaptı? Kaç makale yayınlandı? Kaç Yüksek lisans ve doktora programı yapıldı. Hangi stratejin araştırma kuruluşu bu konuda ne gibi çalışmalar yaptı.
Herşeyin ötesinde bu kadar olay olurken, gelecek açısından olumlu ya da olumsuz anlamda, ihtimaller, riskler ve bunların maliyetleri, ya da avantajları neler. Akademi neden, nasıl ve niçin siyasetin ve sermayenin oyuncağı oldu. Basın Halkla ilişkiler aslında basının hali pür melalini ve Sivil Toplumdaki savruluşu yakından incelemeli.
Doktor hasta, ben hasta.. Bu hastalıklı yapıdan nasıl sağlık, saadet, ikbal damıtacağız. Asıl soru bu. Bu gidişin sonu pek hayır değil. Dilerim iş işten geçmeden aklımızı başımıza toplarız.
Bilmem derdimi anlatabildim mi! “Dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım.” Selam ve dua ile.