Yazan Sabahattin İSMAİL
Kıbrıs Türk Halkı, 1963'den sonraki 11 yılı, eşit kurucu ortağı olduğumuz Kıbrıs Cumhuriyeti’ni, ENOSİS amaçlı kanlı bir darbeyle işgal eden yasadışı Rum yönetiminin uyguladığı ağır bir kuşatma, tecrit ve ambargo altında geçirdi.
Terörist, gaspçı Rum devleti, iğneden ipliğe 40' dan fazla temel tüketim maddesinin kuşatma altındaki Türk gettolarına girişini yasakladı.
Tüm dış temaslarımız ve uluslararası ilişkilerimiz bloke edildi.
BM ve Batılılar buna seyirci kalarak suça ortak oldu.
Daha da kötüsü, adaya BM Barış Gücü göndermek için 1964 yılı Mart ayında BMGK tarafından alınan 186 sayılı karardaki " Kıbrıs hükümeti ile istişare" ifadesini istismar ettiler; işgalci, eli kanlı, darbeci teröristlere, " meşru Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti" sıfatı verilerek "tüm Kıbrıs'ın tek meşru hükümeti" olarak kabul edilmesini sağladılar.
Bir başka deyişle adanın tapusu, bizzat BMGK tarafından soykırımcı, ENOSİSÇİ, terörist Rum devletine verilirken, bizler de "meşru hükümete karşı ayaklanan isyancılar," olarak görüldük. Yaşama hakkımız dahil, en temel insan haklarımız çiğnenerek 11 yıl sürecek kuşatma ve tecrit altındaki getto yaşamına mahkum edildik
1974'DE KURTULDUK
ENOSİS amaçlı faşist Yunan/EOKA darbesinin kalıcı hale gelmesini önlemek için harekete geçen Garantör Türkiye'nin ve TMT'nin bu insanlık dışı kuşatmayı 1974 Barış Harekatı ile parçalaması sonucu özgürlüğe kavuştuk.
Özden gelen meşru egemenlik ve kendi geleceğimizi belirleme ( self-determinasyon) hakkımızı kullanarak, can ve kan pahasına kurtardığımız kuzeyde, demokratik, çoğulcu, egemen devletimizi kurduk, kendi deniz ve hava limanlarımızı inşa ettik.
Demokratik bir devletin TANINMASI İÇİN, sahip olması gereken herşeye sahip olduk:
- Sınırları olan ve sınırlarını koruma gücüne sahip bulunan demokratik, anayasal bir devlet...
- Egemen otoritesini kendi toprakları üzerinde icra eden, kendi geleceğini özgürce belirleme hakkına ( self-determinasyon hakkı) sahip olan ve bu hakkını etkin şekilde kullanma gücü bulunan bir Halk...
TANINMA OLDU
Türkiye tarafından resmen tanındık, Böylece tanınmamış devletler listesinden de çıktık.
80 ülke ile ticaret yapmaya başladık. Türkiye üzerinden ulaşım, iletişim, ticaret ambargolarını kırdık.
Ne ki emperyalist ülkelerin oluşturduğu BM Güvenlik Konseyi, yetkisini aşarak, üçüncü ülkeler tarafından da tanınmamızı engellemek için 541 ve 550 sayılı utanç verici kararları aldı.
Hukuki temelden yoksun olan bu kararlarda " KKTC'nin yasadışı, ayrılıkçı bir yapı olduğu ve desteklenmemesi gerektiği" iddia edildi.
Buna karşın KKTC'ye ambargo, izolasyon, yasaklama uygulanması için herhangi bir özel BM kararı üretilmedi...
Ne ki, başta yasa dışı Rum yönetimi olmak üzere, BMGK'nin bu hukuk dışı kararının arkasına saklananlar, 50 yıldır bize tecrit, yasaklar ve ambargolar uyguluyorlar
RUM YASAKLAMALARI
1974 savaşının haksız ve mağlup tarafı olan yasa dışı, işgalci, terörist Rum yönetimi, gasp ettiği " Kıbrıs Cumhuriyeti " sıfatını kullanarak, kendine ait olduğunu iddia ettiği deniz ve hava limanlarımızı, yayınladığı bir notam ile yasadışı ilan etti, uluslararası ulaşıma kapattı. Limanlarımıza gelen gemi kaptanlarını tutuklayıp mahkum etti.
BMGK'nin 541 ve 550 sayılı kararlarını öne sürerek, Özgür irademizle kurduğumuz KKTC 'yi " sahte devlet" olarak niteledi, üçüncü ülkelerin bizimle ticaret yapmasını ve direk ilişki içine girmelerini yasakladı.
Gençlerimizin uluslararası spor etkinliklerine katılmasını, uluslararası finans kuruluşlarından krediler almamızı, spor kuruluşlarımız ile sivil toplum örgütlerimizin uluslararası örgütlere üyeliklerini ve yabancı yatırımcıların ülkemize yatırım yapmalarını engelledi...
İşgalci, gayrı meşru terörist Rum devletinin YAŞAMA HAKKIMIZA yönelik bu alçakça saldırısına, BM, AB, ICAO, FIFA, UEFA, IOC vd. uluslararası kuruluşlar, hiç utanmadan boyun eğdiler .
YANLIŞ YAPTIK
Bizim, hiçbir hukuki temele dayanmayan insan haklarına aykırı ve yaşama hakkımıza saldırı teşkil eden bu alçakça saldırı sona ermeden, yani her türlü kısıtlama, ambargo, tecrit, izolasyon ve yasaklar kalkmadan veya KKTC EGEMEN-EŞİT bir devlet olarak TANINMADAN, haksız, suçlu, işgalci, gayrı meşru ve MAĞLUP taraf olan Rum yönetimi ile hiçbir görüşmeye oturmamamız gerekirdi.
Ne yazık ki bunu yapmadık, HAKLI VE GALİP taraf olarak davranmadık, gereksiz bir suçluluk ve yenilmiş taraf psikolojisi ile hareket ettik.
Bu psikolojiyle, hakimiyetçi/hegemonyacı/ yayılmacı Rum politikasının peşinden sürüklendik, sonuç vermeyen müzakere masalarında 50 yıl kaybettik.
YANLIŞTAN DÖNDÜK
Nihayet 26-27 Nisan 2021'de Cenevre’de yapılan gayrı resmi 5+1 toplantısında 6 maddelik bir öneri paketi sunarak, "EGEMEN EŞİTLİĞİMİZ VE EŞİT ULUSLARARASI STATÜMÜZ BM GÜVENLİK KONSEYİ TARAFINDAN TEYİT EDİLMEDEN GÖRÜŞMELERİN BAŞLAMAYACAĞINI" TÜM DÜNYAYA İLAN ETTİK.
Ne ki, bu KKTC’nin TANINMASI anlamına gelmesine karşın, açıkça ve resmen TANINMA talep etmedik...
Buna karşın, Anavatan CB Erdoğan, 2022 ve 2023'de BM Genel Kurulunda yaptığı konuşmalarda tüm Dünyayı " KKTC'yi TANIMAYA" çağırdı.
Daha sonra değişik tarihlerde KKTC 'de yaptığı konuşmalarda ise "TANINMA OLMADAN GÖRÜŞMELERİN BAŞLAMAYACAĞINI" duyurdu.
KKTC TANININCA, Rum yönetimi tarafından uygulanan her türlü tecrit, ambargo, kısıtlama, yasaklama ve izolasyon zaten kalkacak, 3 D diye anılan doğrudan ulaşım, doğrudan ticaret, doğrudan temas, uluslararası örgütlere üyelik, uluslararası spor etkinliklerine katılmamız da mümkün olacak.
BM önerilerimize sessiz kalırken, Rum yönetimi ise anında reddetti.
3 D KONUSU
Doğru ve haklı bir politika olan bu milli çizgide ısrar etmek yerine, "3 D" diye kafa karışıklığı yaratan gereksiz bir siyaset üretildi.
Bunu ortaya atanlara göre eğer Rum tarafı Direk ticaret, Direk ulaşım ve Direk temas talebimizi kabul ederse, bu, TANINMA anlamına gelecekmiş o nedenle müzakerelere başlayabilecekmişiz...
Oysa bu değil....
Bu konuda eleştiriler yapınca bize şu yanıtı veriyorlar:
1-3 D talebi, görüşme sürecinden bağımsızdır. Yani görüşmelere oturmak için 2021'de koyduğumuz şartlar geçerlidir
2- 3 D'nin kabulü, geri dönülmez
( irreversible) olacak
3- 3 D, özden gelen hakkımızdır. 3 D'yi Rum yönetiminden değil, uluslararası toplumdan talep ediyoruz.
YANLIŞ AÇIKLAMALAR VAR
Eğer gerçekten böyleyse, hatta bunun bir paket olduğu ve içinden sadece herhangi bir maddesinin karşılanmasının yeterli olmayacağı da vurgulanırsa, elbette sorun olmaz.
Ne ki, yapılan bazı açıklamalarda "3 D kabul edilirse, görüşmelere oturulacağı" ifade edilmiştir.
Bu ifade, " 3 D'nin görüşme sürecinden bağımsız olduğu " ilkesine terstir.
Bu ifade, 2021 yılında BM'ye verilen
" Görüşmelerin başlaması için egemen eşitliğimizin ve eşit uluslararası statümüzün BM Güvenlik Konseyi tarafından teyidi şarttır" şeklindeki öneri paketimizi sulandırmak anlamına da gelmektedir
Görüldüğü gibi 3 D konusunda bir kafa karışıklığı vardır, çelişkili açıklamalar yapılmaktadır ve bundan herkes farklı bir şey anlamaktadır.
Böylesine bir kafa karışıklığı yaratmak çok gereksizdir.
2021 yılı önerilerimizde , görüşmelerin eşit iki devlet zemiminde başlaması için, "Egemen eşitliğimizin ve eşit uluslararası statümüzün BM Güvenlik Konseyi tarafından teyidini" talep ettiğimize ve bunun olması halinde 3 D kendiliğinden gerçekleşeceğine göre, bunu sulandıracak söylemlere ne gerek vardır?
TANINMADA ISRAR EDİLMELİ
Evet, 2021 önerilerimiz kabul edilirse, 3 D otomatik olarak gerçekleşecektir.
Bu nedenle tüm enerjimizi bunun kabul ettirilmesine odaklamalıyız
Bizim ve Uluslararası toplumun dikkatini 3 D ile dağıtmamalıyız
Rum tarafından 3 D'yi talep etmek TANINMA siyasetinden geri adım atmak anlamına gelmektedir. Asla bu yöne gidilmemelidir
BM'den istememiz gereken 3 D değil, Rum yönetimini meşru Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti kabul eden 186 sayılı kararla, KKTC'yi "yasadışı, ayrılıkçı bir yapı" olarak niteleyerek TANINMASINI engelleyen 541 ve 550 sayılı kararların iptalidir.
Veya " Egemen eşitliğimizi ve eşit uluslararası statümüzü teyit" ederek bu kararları otomatik şekilde geçersiz hale getirmesidir
BMGK'nin bu yönde alacağı bir karar, 186, 541 ve 550 sayılı tek yanlı, haksız, hukuk dışı kararların artık geçersiz olduğu anlamına gelecektir
RUM'DAN 3 D TALEP EDİLMEMELİ
Bu kararların arkasına saklanarak, KKTC'ye yönelik tecrit, kısıtlama, yasaklama, ambargo, izolasyon kararlarını alan ve 50 yıldır uygulayan Rum yönetimidir.
Bizim Rum yönetiminden 3 D'yi talep etmemiz halinde, bu gayrı meşru işgalci yönetimi, tüm Kıbrıs'ın meşru hükümeti olarak tanımamız anlamına gelecektir.
Çünkü, 3 D yasaklarını koyarak limanlarımızı yasadışı liman olarak ilan eden Rum yönetimi, yeni bir kararla bu yasağı kaldırdığını duyuracaktır.
Yani sözde "meşru hükümet", kendine ait deniz ve hava limanlarını yeni bir kararla uluslararası ulaşıma açacaktır. Bu, ona ileride istediği anda tekrar kapatma hakkını da verecektir.
Böylece tüm Kıbrıs'ın tek meşru devleti olduğunu ve bizim de bunu kabul ettiğimizi tüm Dünyaya göstermiş olacak ve TANINMA talebimiz de kendi elimizle yok edilmiş olacaktır
SONUÇ
Özetle, durum şudur:
1- 3 D'yi ille de savunacaksak, bunu Rum yönetiminden değil, BMGK'den istemeliyiz. Ne ki buna gerek yoktur, çünkü bu, dikkatleri ve enerjimizi, 2021 önerilerimizden dağıtacaktır
BM'den isteyeceğimiz 186, 541 ve 550 sayılı kararların iptali veya aynı anlama gelen " Egemen eşitliğimizin- eşit uluslararası statümüzün teyididir. Bu TANINMA YOLUNU açacak ve 3 D'yi otomatik olarak sağlayacaktır. Dikkatimizi ve dikkatlerini buna odaklamalıyız. BM'yi 50 yıldır izlediği yanlıştan döndürmeye odaklı bir politika izlemeliyiz.
2- 3 D'yi asla Rum yönetiminden isteyemeyiz, çünkü bu, gayrı meşru Rum yönetimini tüm adanın tek meşru yönetimi olarak tanıma ve deniz ve hava limanlarımız üzerinde tek Egemen otorite olduğunu, devamla bizim uluslararası ilişkilerimizin, ticaretimizin ve uluslararası kuruluşlara üyeliğimizin Rum yönetiminin iznine tabi olduğunu kabul ettiğimiz anlamına gelmektedir.
Bu ise TANINMADAN VAZ GEÇTİĞİMİZ şeklinde değerlendirilecektir.
Sonuç olarak, 2021'den beri izlediğimiz ve TBMM ile MGK tarafından da onaylanan doğru bir politikayı, 3 D ile sulandırmak, dikkatleri ve enerjimizi 2021 önerilerinden dağıtarak kafa karışıklığı yaratmak doğru değildir...
Kıymetini bilelim