
Yazan Mustafa DÖNMEZ
PKK’lı Mazlum Kobani, (Mazlum Abdi, Ferhat Abdi Şahin veya kod adı ile Şahin Cilo) Ahmed eş-Şara (Radikal cihatçı örgüt Heyet Tahrir eş-Şam’ın (HTŞ) lideri Ebu Muhammed el Golani ), Birisi IŞİD ve El Kaide geçmişini diğeri PKK’nın has oğlanı geçmişini gizleyerek masaya oturdu. Her ikisi de Amerika, İngiltere ve İsrail’in maaşlı çalışanı. Bize Suriye’nin bütünlüğü için el birliği, gönül birliği yaptıklarını açıkladılar. Görüntüleri, konuşmaları, anlaşmaya vardıkları 8 madde muhteşem mesajlarla dolu. Gerçekler böyle midir?
1-2018 yılında PKK’nın türevleri ile Esad arasında yapılan anlaşma ile önceki gün yapılan anlaşma metinleri yüzde 99 birebir aynıdır. O döneme bakıldığında Rusya Dışişleri bakanı Sergey Viktoroviç Lavrov yapılan bu anlaşma ile Suriye devletinin topraklarının yüzde 90’nda Suriye bayrağı dalgalanıyor minvalinde bir açıklama yapmıştı. Türkiye buna itiraz etmiş PKK’nın sınırlarımızın 20-30 km. dışında konuşlanmasını istemişti. Devreye Rusya girmiş sınır bölgelerinde Rusya-Türkiye devriye birlikleri oluşturulmuş ancak hiçbir fayda sağlamadı.
2-Aralarında yapılan anlaşma değildir. Ön mutabakat zaptıdır.
3-Mazlum Abdi’nin imzasının altında SDG Komutanı yazıyor. Tarık Şara’nın ise Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı yazıyor. Direk muhatap alındı.
4-Mutabakat zaptının (protokol) Arapça metninde PKK türevlerinin kendilerini feshedeceği hakkında en ufak bir bilgi hatta emare yoktur. Yani çözülme dağılma, erimeden bahsedilmiyor. Hatta Suriye ordusuna katılacağı bile belirtilmiyor. Tam tersi orijinal metinde ‘intibak’ sözcüğü kullanılıyor. Yani PKK türevleri ‘ bir bütün olarak kuvvetimi koruyorum’ mesajını metine koymuş.
5-Suriye ile yapılan sözde anlaşmada 8 komitenin kurulmasından bahsediliyor tıpkı 2018 yılında Esad ile yapılan anlaşma gibi. (Hiçbir komite başarılı olamadı)
6-2018 yılında yapılan anlaşma ile ilgili ABD; ‘PKK türevinin, mahremiyetinin korunacağını’ belirtmişti. Önceki gün yapılan sözde anlaşmadan sonra ABD PKK türevlerinin bayrağı ile ortak bir tatbikat yaparak onların hamileri olduğunu açıkladı. Mazlum Abdi ise Fırat’ın doğusunda Suriye rejimiyle ortak hareket ettiklerini belirtti. Dün ise Fırat nehrinden Fırat’ın doğusuna geçişi kapatma emrini verdi. Ayrıca Tarık Şara ve Suriye bayraklarıyla sevinç gösterileri yapan bunları internette paylaşan ne kadar kişi varsa tutuklama kararı çıkarıldı. Ayrıca Suriye’nin bütünlüğünü savunan bir kişiyi PKK’lılar öldüresiye döverek Rakka kırsalına bıraktılar, halka korku saldılar.
7-Sözde anlaşmanın sonrasında şu an PKK’nin sözde bayrakları asılıdır.
8. Sözde anlaşmanın hemen sonrasında Mazlum Abdi’nin yazılı emriyle ‘Hiçbir devlet yetkilisinin kendi sınırları içinde serbestçe hareket edemeyeceği’ belirtildi.
9-2018 anlaşma metninde Suriye’nin petrol gelirlerinin yüzde 65’i PKK’a geri kalan yüzde 35’nin Suriye devletine verileceği belirtiliyordu. Irak-Suriye sınırının tamamında PKK hakim olacaktı. Bugün de aynı durum devam edecek. Bugün petrol bölgesi Deyrizor’a girmek isteyen Suriye güçleri bölgeye sokulmadı.
10-Medyamızda sözde anlaşmadan sonra şöyle sürekli tekrarlanan haberler geçti. ‘Suriye birlikleri yerleşmek üzere konvoy halinde Haseke’ye hareket etti’ İki gün geçti ortada bir şey yoktur. 2018’de ne olmuş ise bugün aynı durum tekrarlanıyor. Irak’ta olanlar Suriye’de tekrarlanıyor. Özerk bölgeli Suriye’de, PKK’nın Türkiye’ye tehdit ve saldırıları kaldığı yerden devam edilecek.
Suriye bir bütün olarak kalacak ancak içinde özerk bölgeler olacak. ABD, İngiltere, Fransa ve Rusya bu ana maddede anlaşmış görünüyorlar.
Türkiye sınır ötesinde bekası ile ilgili her türlü hareketinde bölgede yetkisi olmayan Tarık Şara’dan izin istemek zorunda kalacak. Türkiye’ye vaatlerle sınır bölgelerindeki terörist yapılara müdahalesinin önüne geçilmek isteniyor.
Fransa lideri, Tarık Şara’ya önceki gün ‘PKK türevleri ile anlaşmaya varılır ise Suriye’ye yapılan tüm kısıtlamaların kaldırılacağını açıkladı.
Mazlum Abdi şaka gibi PKK ile Türkiye arasında yapılan anlaşmaya sempati duyduğunu ve başarılı olmasını dilediğini belirtti. Kendisini PKK’dan ayrı gösteriyor. PKK liderinin çağrısının kendilerini bağlamadığını ilan etti.
Dün yaptığı açıklamada ise silahlı güçlerinin iki sene içinde Suriye Ordusuna entegre edileceğini bu süre içinde Türkiye güçlerinin Suriye’den çekilmesini beklediklerini belirtti. Oysa metinde böyle bir şey yoktu.
An itibarıyla Haseke ve Kamışlı ’da Mazlum Abdi’ye karşı güçlü bir itirazın gelmesi ilginçtir. Mutlaka istihbaratımız bunu değerlendiriyordur ancak SDG homojen bir yapı değildir ve kolayca ayrıştırılabilir. İçlerinde Avrupa’dan savaşmak için gelen askerleri vardır. Türkiye zaman geçirmeden Amerika silahlarıyla donatılmış PKK türevi SDG’yi dağıtmalıdır. Sınırlarımızın ötesinde güvenli bölgeler oluşturmalıdır.
Dün 12 Mart 2021’de kaybettiğimiz Orgeneral Edip Başer’i anma günüydü. AKP hükümeti bir Amerikan teklifinin sonucu olan ‘mücadele koordinasyon görevini Edip komutana vermişti. Bu makamın görünürdeki görevi; PKK'nın Irak'taki varlığına yönelik Amerikan-Türk politikalarını koordine etmekti. Ancak gerçekte bu mekanizma Türkiye'nin Kuzey Irak'taki PKK kamplarına yönelik askeri müdahalesini ertelemek, durdurmak amacını ifa etti. Koordinatörlük mekanizması ABD'nin Türkiye'ye kurduğu bir tuzaktı.
Bu tuzağı etkisizleştirmenin yolu, bu mekanizmayı şartlı ve süreli olarak kabul etmekti. Yani Ankara, Washington'a "terör koordinasyon mekanizması üç ay süreli bir mekanizma olmalı ve üç ay içinde şu adımlar atılmalı" diyerek mekanizmayı kabul etmeli idi. Böylece ABD'nin elinden "Türkiye bütün diplomatik mekanizmaları kullanmadı" gerekçesi alınmış ve PKK'ya karşı önlemler hızlandırılmış olacaktı. En azından Türkiye daha hızlı ve etkili önlemler alma konusunda bağımsız olacaktı. Yapılmadı. Edip Başer komutan oynanan oyunu görmüş, AKP hükümetini, Türk Milletini defalarca uyarmıştı. Bu oyunun hemen arkasından TSK’lerine Ergenekon davaları ile kumpas kurulması unutulmamalıdır…
Yakın tarih tekrarlarla, yalanlarla örülürken daha 107 sene önce Suriye bütünlüğümüzden koparılmışken bazı medya kuruluşları aynen bugün Milletimizi kandırdıkları emperyalistlere hizmet ettikleri gibi o gün Milletine hep doğruları söyleyen yurtseverlere iftira atan basının canavarlığı, yaşanarak görülmüştür, Mustafa Kemal’e, ‘hırsız’ diyen 31 Mart olaylarında Yıldız Sarayı’ndaki kayıp mücevherlerin sorumluluğunu Mustafa Kemal’e yıkan Refii Cevatlar vardır. (Sonradan kendilerinin ait olduğu irticacı grupların hırsızlıkları ortaya çıkacaktır.) 15 Mart 1919 tarihinde, ‘Paşalar adaletin elinden kurtulamayacak’ 17 Mayıs 1919 tarihinde, ‘İşgale karşı çıkmayalım’ diye manşet atan Vakit gazetesi, 25 Nisan 1920 tarihinde, Mustafa Kemal’e, ‘haydut’, ‘çete reisi’ Kuvayı Milliyeye, ‘yağmacılar çetesi’ diyen Peyami Sabah gazetesi, ABD emperyalizmini açıktan savunan, ‘Wilson Savunucuları Derneği’ni İstanbul’daki ofisinde kuran Zaman gazetesi o günlerin ihanet basınından birkaçıdır... Denis Diderot, yaşamında birçok kez aşırı dincilerin saldırısına uğramış bir Fransız filozofudur. Bir yazısında şöyle der. ‘Yalanın faydası bir defa içindir, gerçeğin faydası ise sonsuz ve ölümsüzdür... Adalet etik bir değerdir ve hukuk bu etik değeri yansıtmalıdır. Anlaşma metni olarak ortada dolaşan metin ve yorumlar Büyük Türk Milleti kandırmaya oyalamaya matuftur. Bile bile lades olma dönemi; ahlaksızlığın, çürümenin zirvesidir.
Olanlar Vedat Türkali’nin romanına benzer. (TSK’da öğretmen subay iken iftira ile TSK’dan atılmış, 94 yaşında iken yazdığı ‘Yalancı Tanıklar Kahvesi’ndeki fıkra ile de mahkemelik olmuştur.)
Romanında Vedat Türkali şöyle yazmış;
Anadolu’da bir kentte adliye sarayının tam karşısında Yalancı Tanıklar Kahvesi varmış. Yalancı tanık arayan iş sahibi gidip biriyle anlaşır duruşmaya çıkarmış. Adam girmiş kahveye bakınırken biri sokulmuş hemen.
-Yardımcı olabilir miyim? Nedir sorun?
-‘Bir alacak davası’ demiş adam.
-Hala vermedi değil mi o namussuz herif paranızı
-Adam biraz çekinerek, ‘Para benden isteniyor’ demiş.
Hemen yetişmiş, ‘Kaç kez vereceksiniz, beyefendi, kaç kez’
ABD ve Batı’nın türlü türlü oyunları vardır. Yalanlar köşkü bu defa Suriye’de kurulmuştur. Yalancı tanıkların beyanlarıyla gerçek olaylar ters yüz ediliyor. Aynı senaryolar farklı sahneleniyor. Nedense biz Türklere düşen Uşşak makamında söylenen ‘YANGIN OLUR, BİZ YANGINA GİDERİZ!” Şarkısı gibidir. Türkiye oyalanmaya devam ederse yangına düşecektir...
Devam edecek…
Başlik yetmiş