Yaşamın Geleceği Enstitüsü, “Future of Life Institute”, Boston bölgesinde insanlığın karşı karşıya olduğu var oluşsal riskleri, özellikle de gelişmiş yapay zekadan kaynaklanan varoluşsal riski azaltmak için çalışan, kar amacı gütmeyen bir araştırma enstitüsü ve sosyal yardım kuruluşu.
Kurucu ekip, birgün evlerinin salonunda arkadaşları ile kahve içerken, teknolojinin daha önce hiç olmadığı kadar hayatı kolaylaştırıp geliştirme ya da hayatı yok etme potansiyeli olduğunu tartışmaya başlıyor. Teknolojinin bu gücünü iyi amaca yönelik olarak kullanılmasını, bu konuda çalışmaları hızlandırmaları gerektiğini düşünüyorlar. Teknolojinin sürekli artan gücünün yanlış kullanımıyla ilgili endişeler hakkında bir şeyler yapılması gerektiğine karar verip ve ikinci fincan kahvelerini içmeye zaman bulamadan işe koyuluyorlar. 2014 baharında gerçekleşen bu toplantının ev sahibi olarak kahveyi demleyen Max Tegmark eşi Meia, fizikçi dostu Anthony Aguirre, Harvard doktora öğrencisi Viktoriya Krakovna ve Skype kurucusu Jaan Tallinn’i bu yolculukta kendilerine katılmaları için ikna ediyorlar.
Boston gibi muhteşem bir entelektüel çevrede oldukları için kendilerini çok şanslı bulan çiftimize daha sonra pek çok bilinen isimlerde danışman kadrolarına gönüllü olarak katılıyor. Ve organizasyonun ilk toplantısını yine evlerinin oturma odasında bir grup idealist 30 öğrenci ve akademisyenle gerçekleştiriyorlar. Bu toplantıda teknolojiyle birlikte insanlığın geleceğinin nasıl olmasını istediklerini ve bunun için ne tür adımlar atılması gerektiği ile ilgili konuları gündem başlığında toplarlıyorlar. Gündemdeki konular ise; Nükleer silahlar, biyoloteknoloji, iklim değişikliği gibi… Ama ana hedef olarak Yapay Zeka ve güvenlik araştırmalarına dikkat çekmek. Toplantının sonunda Nobel ödülü alan Frank Wilczek -MIT fizik- kuarkların nasıl çalıştığını açıklayarak konuya dikkat çekmek için bir serbest kürsü yazısı yazmayı önerir. Daha sonra Max Tegmark ile birlikte, Stuart Russell ve Stephen Hawking’e ulaşarak onları da bu yazıya ortak eder. Yazı “The Washington Post” vb. yerlerden defalarca ret cevabı alır. Sonrasında Huffington Post blog hesabında yayınlanan bu yazı, bir anda medyada muhteşem bir etki yaratır. Elon Musk, Bill Gates gibi teknoloji lideri isimlerin desteğini toplayan bu konu, Yaşamın Geleceği Enstitüsü’nün “Future of Life Institute” sonraki hedeflerini de belirler. Bu vesile ile; YAŞAMIN GELECEĞİ ENSTİTÜSÜ’nün kuruluşunun ilk resmi duyurusunu da yapmış olurlar.
Hedeflerini ise şu açıklama ile dile getiriyorlar “yaşamın gelecekte de sürmesini garanti altına almak istiyoruz.”
İsveçli-Amerikalı bir kozmolog olan Max Tegmark, 2017 yılında Yaşam 3.0.YAPAY ZEKA ÇAĞINDA İNSAN OLMAK “Life 3.0”: Being Human of the Age of Artificial Intelligence” başlığı altında, dünyanın geleceği ile ilgili olan tüm kaygılarını bir kitap olarak yayınlar. Kitap, yapay zekanın dünyadaki insan yaşamının geleceği üzerindeki etkisinin araştırmaları, toplum için olası etkilerine (hem olumlu hem de olumsuz), sonuçların olumlu olma olasılığını en üst düzeye çıkarmak için alabileceğimiz önlemler ve kombinasyonlar için potansiyel gelecek senaryoların en detayı ile analizlerini sunuyor. Yazarın kitaptaki yola çıkış amacı; Yapay zeka çağında insanın yerinin nerede olabileceğini araştırmak. Yapay Zeka Çağında İnsan Olmak nasıl bir şey? Olası senaryoların ve bunların getireceği sonuçlarından detaylı bir şekilde kitapta bahsediyor.
Olası yapay zeka senaryolarının içinde bizim hizmetkarımız olacak çeşitliliği, hibrit yaklaşımları da mevcut ya da bizi yönetecek bir yaklaşımı da iletiyor. Yapay zeka gelişiminin nedenli büyüleyici olduğunu ancak dikkatli olmamız gerektiği ile ilgili uyarıları içeren sayfaları tekrar tekrar okuyabilirsiniz. Kendimizden daha zeki bir oluşumla hiç karşılaşmadığımızı, ancak kendi ellerimizle bunu yapacacağımızın büyük ihtimaline de dikkat çekiyor. Bugüne kadar yazılmış en derin araştırmanın Yaşam 3.0 kitabı olduğunu, bu konular ile ilgili en uzmanların yorumlarına da rastlayabilirsiniz.
Tegmark'ın kitabı, insan yaşamını başlangıcından bu yana üç farklı duruma ayrılmış olarak ele alıyor.
İnsanlığın Üç Aşaması
Tegmark Yaşam 3.0 adlı kitabının başlığı, insanlığın üçüncü ve şu anki aşaması olarak sınıflandırdığı, yapay zeka gibi yeni teknolojilerin bir gün kendi iç yapılarını yeniden tasarlayabilen bilgisayarları içerebilecek bir geleceği şekillendirmeye başladığını ifade ediyor. Donanımın yanı sıra daha önce keşfetmiş olduğumuz şekillerde öğrenmeye işaret ediyor.
Bu nedenle kitabın en başında, teknolojinin zaten insan zekasını aştığı ve yaygınlığıyla toplumu değiştirmeye başladığı senaryosu var.
Karmaşıklığını ve kendini kopyalama özelliğini sürdürebilen bir süreç olarak tanımlanan yaşamı üç aşamada ifadelendirmiş: “Eğer bakteriler Yaşam 1.0 ise ve insanlar da Yaşam 2.0 ise fareyi 1.1 olarak sınıflandırabiliriz. Yazılım ve donanımının evrimleştiği biyolojik aşama (1.0), yazılımını (öğrenme yoluyla) tasarlayabilen kültürel aşama (2.0) ve donanımını da tasarlayabilen, kaderinin efendisi olan teknolojik aşama (3.0).”
Otomasyon sayesinde refah seviyemizi artırırken insanların işsiz ve amaçsız kalmasını nasıl önleyebiliriz? Çocuklarımıza nasıl kariyer tavsiyeleri vermeliyiz? Çökmeden, hata yapmadan veya hacklenmeden bizim istediklerimizi yapabilmeleri için gelecekteki Yapay Zeka sistemlerini nasıl daha fazla güçlendirebiliriz? Ölümcül otonom silah sistemlerinde bir silahlanma yarışından korkmalı mıyız? Makineler zamanla her alanda bizi geçip işlerimizi, hatta gezegendeki yerimizi elimizden alacak mı? Yapay Zeka daha önce eşi görülmemiş bir şekilde yaşamın gelişmesine yardım mı edecek yoksa bize yönetebileceğimizden daha büyük bir güç mü verecek?
Nasıl bir gelecek istiyorsunuz? Bu kitap, çağımızın belki de en önemli tartışmasına katılmamıza imkân verdiğini de yazmış. Tüm bakış açılarına yer verirken, süper zekâ, anlam, bilinç ve evrendeki yaşamın fiziksel sınırları gibi en radikal konulara değinmekten kaçınmamış.
Makineleşme ile tarihten bugüne insanlığın doğa ve birbirleri ile olan mücadeleleri hızla boyut değiştirirken, bir kahve içimlik toplantılarda yaşam enstitüleri kurulurken bizler nereder idik? Teknoloji tarihin her evresinde, insan yaşamında umulmadık değişiklikleri her hücremize derin derin işlerken niçin hiç düşünmedik? Bugün geldiğimiz bu noktada, durumun düğüm düğüm olmuş, karmaşıklığı ile ilgili çözüm, yöntem, sistemler için harekete geçtik mi? Yoksa uzaktan uzağa sosyal medyada taşlamak daha mı kolayımıza geliyor? Yirmi Yirminin Yeni Normaline kadar üzerinde düşünmediğimiz dijital yaşam üstümüze üstümüze gelirken, akıllı telefonumuza, akıllı ev aletlerimize mi yükledik acaba, bize bahşedilen Aklımızı da, şimdi yürütemeyecek haldeyiz?
Erwin Schrödinger, “Sanırım biz ciddi şekilde mükemmellik yolunu kaybetme tehlikesi içindeyiz” derken sadece makinelerin düşünebilmesinden değil, aşırı makineleşme ile insan düşüncesinin yozlaşacağına şiddet ile dikkat çekmeye mi çalışıyordu? Turing Testi ile hedeflenen düşünen makine gelişiminin, insanlık olarak düşünsel gelişimimizi tüketmeyeceğinden nasıl emin olabildik? Kendi düşünsel yeteneğimizin körelmesini engelleyebilecek incelemelerimiz nerede? Geldiğimiz bu noktada, taşlamak, yerli yersiz yargılamaktansa fikir, çözüm üretmek için bir yol seçiminde bulunmak …
Düşünen bir toplum için harekete geçmenin tam zamanı!