Yazan Mustafa DÖNMEZ
Birkaç hafta önce bir "barış" düşlenirken ülkeyi lime lime eden gelişmeler ardı ardına geldi. Bu süreçte önce gerçekler katledildi. Olaylara ve aktörlere dair kirli bir propaganda savaşıyla bütün dünya manipüle edildi. Binlerce insan can verdi, milyonlarca insan yerinden edildi. Ve medeniyet havzaları kör şiddete teslim oldu. İnsanlar gibi şehirler de öldü. Farklı din ve mezhepleri özümsemiş bir toplumsal doku tahrip edildi. Suriye'nin büyük kısmı yıllardır süren iç savaş ile karanlık bir çağa döndürüldü. Yıllar önce bir muhalif yolun yarısında Türkiye'nin üstlendiği role atfen "Halep sizi affetmeyecek" demişti. Yolun sonunda Suriye'de Türkiye’yi affedecek ne şehir ne de bir otorite kaldı.
Tarih 6 Mart 2011. Yer Suriye'nin Ürdün sınırında tarım ve kaçakçılıkla meşgul Dera kenti. Bütün dünyaya pazarlanan hikâyeye göre yaşları 15-17 arasında 12-18 çocuk Tunus ve Mısır'da başlayan isyan dalgasından etkilenerek okulun duvarlarına özgürlüğün adını yazdı. Yazılan slogan medyanın Arap Baharı diye kodladığı zorba, yolsuz ve despotik rejimlere karşı isyanla, "Halk rejimin yıkılmasını istiyor" idi. Suriye gizli istihbaratı ‘Muhaberat’ apar topar gençleri yakaladı. Aileler çocuklarını almak için Vali Faysal Gülsüm'ün kapısını çaldı, olmadı. Ardından emniyet-istihbarat merkezinde Beşşar el Esad'ın teyzesinin oğlu Atıf Necip’e gittiler, kovuldular. Hatta Necip ısrar ederlerse eşleriyle birlikte kendilerini de tutuklatacağı tehdidi savurdu. Ağır bir aşağılamaydı. Sonunda valilik binası basıldı, çocuklar ailelerine teslim edildi. Ama bir sorun vardı: Muhaliflerin iddiasına göre çocukların tırnakları çekilmiş, bazılarına da tecavüz edilmişti! Suriye yönetiminin kesinlikle reddettiği bu iddialar üzerine gözler karardı, Eba Zeyd aşireti isyan bayrağını çekti. Onlara göre artık bu bir onur meselesi haline gelmişti. 18 Mart 2011'de binlerce kişi sokağa döküldü. Esad, Deralıların taleplerine kulak vermeyen Vali Faysal Gülsüm'ü görevden aldı. Gösterilerin devam etmesi üzerine 20 Mart 2011'de Esad bu kez yardımcısı Faruk el Şara'yı hemşerilerini sakinleştirmesi için Dera'ya gönderdi. Bu diyalog ve teskin çabaları kâfi gelmedi, isyan kartopu gibi kentlerden kentlere yayıldı. Ekmek ve özgürlük arayışı kısa sürede kanlı bir hesaplaşmaya dönüştü. Kâh güvenlik güçlerinin aşırı güç kullanması ve muhaliflerin şiddete başvurması, kâh aşiretlerin kendi çocuklarını koruma adına öz savunma pozisyonu alması ve ordudan ayrılan askerlerin silahlarını düzene çevirmesi, kâh üçüncü tarafların gösterilerle yıkılmayacağını öngördükleri rejime karşı "iç savaş" seçeneğini devreye sokup behemehal muhalifleri silahlandırması Suriye'yi karşılıklı korkunç suçların işlendiği kanlı bir sahneye dönüştürdü.
Ortadoğu'nun izdüşümü sayılan Suriye'de bir ayağı Lübnan'a, diğer ayağı Ürdün'e, bir başka ayağı Suudi Arabistan ve Irak’a, birkaç ayağı birden Türkiye'ye uzanan etnik ve dinsel mozaik bu ülkenin asıl gücü olduğu kadar komplolara ve tahriklere açık tarafını oluşturuyor. Suriye'nin tarihsel ve çevresel koşulların şekillendirdiği toplumsal ve siyasal dokusuna barışçıl enstrümanların dışında müdahalelerin vekalet savaşını beraberinde getirmesi kaçınılmazdı. Yanlış ve çarpıtılmış bilgiler üzerine analizlerin merkezine alınan "Ezen Alevi azınlık, ezilen Sünni çoğunluk" söylemini hoyratça kullanıp Suriye ile ilgili hesap yapanların miyopluğu da Sünni Arap'la Alevi Arap'ı, Dürzi Arap'la Sünni Çerkes'i; Müslüman'la Hristiyan'ı (Ermeni, Süryani, Keldani) bir arada yaşatan medeniyetler havzasının vereceği refleksi görememesiydi. Ve nihayetinde silahlı kalkışmalar tertiplenerek toplumsal doku fena halde tahrip edildi. Sosyal ve kültürel olarak iç içe geçmiş bu toplumda düne kadar birbirinin mezhebi ya da dinini sormayı ayıp sayan insanlar, kanlı sürecin ilk evresinde eski bir dostun yemek davetini "Acaba bir tuzak mı" diyerek reddetme noktasına geldi.
NEDEN ESAD, ESET OLARAK HEDEFE KONMAK ZORUNDAYDI?
İsrail ile savaş halinde olan Suriye’de; 2011'de Esad rejimine karşı sessizlik duvarını aşan kitlelerin çığlığı üzerinden "gölge" savaşlarının başlaması gecikemezdi. Tabiatı gereği oyunun aktörleri hariçtendi. Suriye’nin hedef alınmasının temel nedenleri şöyle sıralanabilir.
1- Suriye’ye ait Golan Tepeleri ‘ne çöreklenmiş İsrail'le teknik olarak savaş halinde bulunması, Golan Tepelerini almak için Suriye’nin büyük askeri hazırlık ve yığınak yapması,
2- Arap Birliği içinde Filistin davası konusunda ayrıksı durması, Filistinlileri savunması,
3- Bölgesel düzlemde İran, küresel düzlemde Soğuk Savaş döneminden beri Rusya ile müttefiklik ilişkisi içinde olması, bu iki güçle geliştirdiği ittifakla Suudi Arabistan eksenindeki Körfez ülkelerinin sinirlerini bozması ve en önemlisi ABD'nin patronluğundaki küresel düzene ve Camp David Anlaşması ile kurulan Büyük Ortadoğu düzenine aykırı duruşu,
4- İsrail'e karşı bölgede en ciddi tehlike sayılan Lübnan'daki Hizbullah örgütünü besleyen kanal olması, Filistin-Gazze davasına sahip çıkması.
5- Dört ülkeye yayılmış "büyük Kürdistan" idealinin güneybatıdaki parçası olması,
6- 1999'da Ürdün'den "terör" suçlamasıyla kovulmuş olan Hamas lideri Halid Meşal'e 2001'den itibaren himaye sunması,
7- İsrail’in Lübnan siyasetinde oyun kurucu ya da oyun bozucu olarak etkisini sürdürmesi,
8- Ülke içindeki radikal dincilerle bitmek bilmeyen mücadeleler,
Suriye'de statükonun bozulması, halk hareketiyle değişimin yaşandığı Mısır ya da Tunus'la kıyaslanamayacak kadar bölgesel etkilere sahiptir. Suriye krizinin Türkiye'nin krizine dönüşmesi, İsrail, ABD, İngiltere ve Fransızlara yapılacak en büyük yardımdır. Türkiye Irak dahil bölgede yaptığı 11 büyük harekatla bugüne kadar terör koridoruna müsaade etmedi. Türkiye’nin geçmişte yaptığı hatalarla Suriye’nin parçalanmasına sebebiyet verilmiş olsa da Suriye'de açılan her bir cephenin vekalet savaşına dönüşmesi ve bölgesel fay hatlarını tetiklemesi kaçınılmazdır. Yıllar önce bugünkü iktidarın akıl hocası olan Necmettin Erbakan Suriye konusunda ‘Suriye’de Siyonist plan başarılı olursa sıra Türkiye’ye gelir’ demişti. Uygulanan dış politikalar şu ana kadar hem ülkemize hem Suriye’ye fayda getirmedi. Hatta komşularımıza yıkım getirdi. Etnik ve mezhepsel savaşlar tam da İsrail’in ve onun arkasında duran güçlerin istediği noktaya geldi. Şu an birçok alanda devam eden cephe savaşları daha büyük siyasi ve sosyal olayların gebesidir.
SENARYOLAR
İhtimal senaryolarına göre yeni Suriye haritaları tedavüle çıkartıldı. 1920'lerde Fransızların yaptığı gibi. O zaman Osmanlı bakiyesi topraklar üzerinde "Lübnan Devleti", "Şam Devleti", "Halep Devleti", Lazkiye çevresinde "Alevi Devleti", Cebel-i Dürzi çevresinde "Dürzi Devleti" kurulmuştu. Tabloda eksik olan kuzeydoğudaki Kürt bölgesi, Kürtlerin deyimiyle Rojova yani Batı Kürdistan'dı. Suriye'deki kanlı sürecin pek çok aşamasında bölünme hesapları değişik varyasyonlarıyla tartışılsa da senaryoların ayakları havadadır. İkinci İsrail olma yolunda kullanılan PKK ve türevlerinin İran’da verilecek görevleri başarıyla tamamlamasına bağlıdır.
Akdeniz şeridine özel önem veren Esad'ın son çare olarak Lazkiye-Tarsus hattına çekilip Alevi devleti kuracağı senaryosu pazarlandı ama ordunun o bölgeyi sıkı sıkıya tutmasında üç temel saik vardır. Birincisi buraların rejime en sadık nüfusu barındırıyor olması; ikincisi silahlı grupların denizle ve haliyle uluslararası lojistik destekle buluşmasını önlemek istemesidir. Üçüncü olarak bu bölgede 2 büyük Rus üssünün bulunmasıdır.
Fehim Taştekin’in ‘Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal!’, ‘Karanlık Çöktüğünde’ kitaplarında anlattığı gibi Suriye’de olanlar bize anlatılan gibi değildir. Parçalı bir Suriye’nin Türkiye’ye uzun yıllar boyunca terör üretecek mümbit bir alan olacağı görülmelidir. Sahada gelişen yeni durumlar yeni denklemler üretmekte perde arkasında pazarlıkları arttırmaktadır. Türkiye Suriye’de kalıcı barışı sağlayacak en büyük güçtür ancak gücünün farkında mıdır? Veya tercihini ne tarafta kullanacağı tartışmaya açıktır.
Sonraki yazı: KATAR’I ANLAMADAN TÜRKİYEYİ, TÜRKİYEYİ ANLAMADAN KATAR’I ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR.
Faruk 5 Gün Önce
Bu işin sonunu iyi girmuyorum
Semih 4 Gün Önce
Yazının üzerinden iki gün geçmedi dedikleriniz çıktı.