Yazan Mustafa DÖNMEZ
Siyaset pratiği içinde bir belediye programı halka sunulurken ne tür hizmetlerin ne biçimde üretileceği anlatılır. Kentin sakinleri bu yolla belli bir programa ikna edilmeğe çalışılır. Oysa her doğrusal programlamanın bir ikinci yüzü bulunduğu gibi her belediye programının da bir ikinci yüzü vardır. Bu da her belediye programının, kentsel rantları bölüşme programları olmasıdır. Bu yön halkla paylaşılmaz.
Bu rantlar kişilerin emeklerinden ya da girişimcilikten değil büyük ölçüde kentlerin büyümesinden doğar. Gerçekten halka hizmet etmek için görev almak isteyen adaylar bunu dürüstçe halka anlatır. Kentin büyümesinden elde edilecek rantı nerelere kullanacağını tek tek açıklar.
Hiç duyar mısınız? Rantı nasıl paylaşacağını açıklayan belediye başkan adaylarını. Bulursanız parti ayırımı gözetmeden o kişiye oyunuzu verin derim…
Türkiye’de belediyeler; kentin gelişmesini denetledikçe, kaynaklarını artıran, kaynaklarını artırttıkça daha fazla hizmet üreten ve kentsel yaşamın kalitesini geliştiren bir kurumsal yapının oluşturulması yolunu bulamamışlardır.
Cumhuriyet kurulduğundan bugüne belediyeciliğin sorun alanlarından birisi de, Belediye Bürokrasilerinin oluşum niteliklerinin irdelenmemesidir. Belediye Başkanının bürokrasisi kimlerden, nasıl oluşacaktır? Belediye başkan adaylarının bu kişileri halka açıklaması gerekmez mi? Açıklamazlar.
Parti örgütleriyle ilişki biçimleri nasıl olacak? Öncelik halk mı? Yoksa partili genel başkanlar mı? Cevap bellidir. Aslında bu yönde bakıldığında halka hizmet edecek kişilerin sayısı çok azdır…
Belediyecilik konusunda inceleme yapan Türkiye’de çok az kaynak vardır. Bu konuda en yetkin çalışmayı, İlhan Tekeli yapmış. Yazının sonunu onun cümlesiyle bitirmek isterim; ‘Kentleşme, Belediyecilik ve Demokrasinin gelişimi büyük ölçüde birbirine bağlı olarak gelişir. Birine bakarak diğeri hakkında bilgi sahibi olunabilir.’
SEÇİMLERDE HİLE YAPILIYOR
KONDA araştırmasına göre, Türkiye’de seçmenlerin yüzde 43 seçimlerde hile yapıldığını söylüyor. (16 Nisan 2017 Halk oylaması) Aynı araştırmada yapılan ankette, halkın seçim eğilimlerinde medya etkisinin önemli olduğu, Yüzde 76’ı algılarla oynandığı konusunda hemfikir. İzlenme sırası ATV birinci, TRT ikinci, Ahaber üçüncü, Show Tv dördüncü Diğerlerinin oranı yüzde 29.
AKP’e oy veren seçmen kitlesi üzerinde ilginç bir sonuca ulaşmış. Babanın eğitim durumu incelenmesinde lise ve altı seviyesinde olanlarda AKP oy verenlerin oy oranı 2010 yılında yüzde 99 iken 7 yıl sonra yapılan araştırmada bu oran yüzde 98 olarak tespit edilmiş. Oy veren kişilerin eğitim durumları da yapılan seçimlerde belirleyici oluyor. Eğitim seviyesi düştükçe AKP oranı artıyor. Yükseldikçe düşüyor. Ancak bazı AKP’li akademisyenler bunun karşında konuşuyorlar. Örneğin; Sebahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Bülent Arı, "Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor, ben her zaman cahil halka güvendim yani ülkeyi ayakta tutacak olanlar, okumamış, hatta ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halktır. Onlar bu yanlışların hiçbirini yapmazlar, " dedi ve ekledi. ‘Türkiye'nin en tehlikeli kesimi okumuş kesimidir.
Seçimler il ve ilçelerde hangi partinin adayı seçileceği konusunda, 132 sayfalık Konda araştırması ön bilgi verebilir.
SEÇİMLERİN ANATOMİSİ
Belediye başkanlarını halk seçmiyor. Parti başkanları seçiyor. Kimi öneriyorlarsa onlar arasında yarış yapılıyor. Oysa kendi yaşantısını direk etkileyecek olan adayları yurttaşlar belirlemelidir. Halk önerecek ve seçecek. Bunun yapılması ekonomik güçleri elinde tutanların işine gelmiyor. Belki bu nedenle olacak ki, halkın önemli bir bölümü seçime katılmıyor. Türk halkı hep ötekilerin tarafına düşüyor. Mustafa Kemal Atatürk kendi el yazısıyla yazdığı ‘Vatandaş İçin Medeni Bilgiler’ kitabının unutturulması boşuna değildir. Atatürk kendisinden sonra sistem denetimini, bireysel özgürlüklerle birlikte halkın eğitiminin önemini vurgularken, İzlenen yolun kesin başarısının, toplumun kendi kendini denetleyebildiği sistemin başarısına bağlı olduğu olduğunu söylüyor. Başkanlık sistemi Türk Milletinin genetiğiyle oynanmasına hizmet ediyor. Bu yolu açan iktidar ve anayasal zorunluluğu gözardı eden muhalefet, gelinen noktanın sorumlularıdır.
‘VATANDAŞ İÇİN MEDENİ BİLGİLER’ KİTABINI EL YAZISIYLA YAZAN ATATÜRK NEDEN GÖZARDI EDİLİYOR?
Atatürk el yazısıyla yazdığı ve ilkokuldan itibaren zorunlu olarak okutulmasını istediği kitabında şöyle diyor. ‘’Bugün demokrasi düşüncesi sürekli yükselen bir denizi andırmaktadır. Yirminci yüzyıl, birçok baskıcı hükümetlerin bu denizde boğulduğunu görmüştür. Bir ulusun eylemli olarak, demokrasi ilkesini ilan etmesi, o ulusun çoğunluğunun, toplumsal gücünün bir sonucudur. Ulus yeterince güçlü olunca, gücü ve erki eline alır. Bu olay kimi zaman ayaklanmayla, kimi zaman da hükümdarla barışçıl bir anlaşma yaparak gerçekleşir. Hükümdar, yalnız başına devleti yönlendirir ve yönetir ve her şeyi o buyurursa, öyle bir devletin hükümetine ‘mutlak hükümet’ denir. Böyle bir devlette, hükümdar ‘devlet benim der’; savaş açar, barış anlaşması yapar, yasalar koyar, ülkenin gelirlerini istediği gibi kullanır. Kısaca ülke onun malikanesidir. Eğer hükümdar, yasaları hazırlayan, milletvekillerinden oluşan bir Meclis kabul etmişse, o zaman ‘meşrutiyet hükümeti’ olur. Bu tür hükümette de, sonunda her şey hükümdarın son sözüne bağlıdır. Demokrasi, bir sosyal yardım ya da bir ekonomik sistem değildir. Demokrasi maddi refah meselesi değildir. Böyle bir görüş, yurttaşların, siyasal özgürlük gereksinimlerini uyutmaya amaçlar. Bizim bildiğimiz demokrasi siyasidir.; onun amacı, ulusun, yönetenler üzerindeki denetimiyle, siyasal özgürlüğü sağlamaktır.’’
Bugün her yerde Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğraflarının yanına Cumhurbaşkanın fotoğrafı konuldu.
Anadolu Sufi geleneğinin çok sevdiğim bir sözü var: "Her şey zıddıyla kaimdir." Yani, her şey karşıtıyla birlikte var olur