Yazan ve Araştıran Muammer KARABULUT
#9. Şekeri Az Tüketin!
Günümüz dünyasında şeker normalde fruktoz ve özellikle büyük ölçüde sentetik olarak üretilen Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu (HFCS) biçiminde gelir. 2010 yılında Oregon Sağlık ve Bilim Üniversitesi'nde yapılan araştırma, HFCS'nin yutulmasının hipotalamusta dengesizliklere yol açabileceğini buldu. Hipotalamus, beynin sağlıklı iştah seviyelerini belirleyen ve aynı zamanda metabolizmadan sorumlu hormonların üretimini kontrol eden kısmıdır.
Şekerin tipik olarak ticari olarak geldiği diğer form sakarozdur (sofra şekeri). Sükroz, fruktoz ve glikozun bir karışımıdır ve vücudun parçalanması ve sindirilmesi son derece zordur. Uzmanlar , her türlü şekerin fazlasının bağışıklık fonksiyonunu önemli ölçüde tehlikeye atabileceğini belirtiyor. Çok fazla şeker obeziteye ve diyabete yol açabilir ve ayrıca beyaz kan hücrelerinin bağırsaktaki ve başka yerlerdeki zararlı bakterileri yok etmedeki etkinliğini azaltabilir.
Büyük bir hastalığınız varsa, en azından bir süreliğine şekeri diyetinizden tamamen çıkarmayı ciddi olarak düşünün. Hidrasyonun yanı sıra, beyaz ekmek ve makarna da dahil olmak üzere tüm rafine şeker (16) kaynaklarını azaltmak, muhtemelen bağışıklık sisteminiz için yapabileceğiniz en iyi şeylerden biridir!
DOĞAL OLMAYAN ŞEKER KANSERİ BESLER
SU ne kadar hayatımız için önemliyse rafine edilmiş ŞEKER de onun kadar zararlıdır. Onun için bu bölümde SU kadar ŞEKERE de dikkat çekmek istedim…
Büyük bir hastalığınız varsa, en azından bir süreliğine şekeri hayatınızda tamamen çıkarmayı ciddi olarak düşünelim. Hidrasyonun yanı sıra, beyaz ekmek ve makarna da dahil olmak üzere tüm rafine şeker kaynaklarını azaltmak, muhtemelen bağışıklık sisteminiz için yapabileceğiniz en iyi şeylerden biridir! Çünkü bağışıklık sisteminin önüne geçen zehir adına şeker diyebilirz!
Günümüz dünyasında şeker normalde fruktoz ve özellikle büyük ölçüde sentetik olarak üretilen Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu (HFCS) biçiminde gelir. 2010 yılında Oregon Sağlık ve Bilim Üniversitesi'nde yapılan araştırma, HFCS'nin yutulmasının hipotalamusta dengesizliklere yol açabileceğini buldu. Hipotalamus, beynin sağlıklı iştah seviyelerini belirleyen ve aynı zamanda metabolizmadan sorumlu hormonların üretimini kontrol eden kısmıdır.
Şekerin tipik olarak ticari olarak geldiği diğer form sakarozdur (sofra şekeri). Sükroz, fruktoz ve glikozun bir karışımıdır ve vücudun parçalanması ve sindirilmesi son derece zordur. Uzmanlar , her türlü şekerin fazlasının bağışıklık fonksiyonunu önemli ölçüde tehlikeye atabileceğini belirtiyor. Çok fazla şeker obeziteye ve diyabete yol açabilir ve ayrıca beyaz kan hücrelerinin bağırsaktaki ve başka yerlerdeki zararlı bakterileri yok etmedeki etkinliğini azaltabilir.
EN KÖTÜ 3 İCATTAN BİRİSİ ŞEKER
Şeker tüketimi ne örneğin İngiltere'de 1815'de 5 kg civarında olan kişi başına yıllık çay şekeri tüketimi 1970'de 50 kg 'ın üzerine çıkmıştır. Belki de İngiltere’deki bu artıştan dolayı Uluslararsı Şeker Derneği Londra’da kurulmuştur. (bkz) Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) 2019 yılı verilerine göre de Türkiye’de yıllık şeker tüketimi 30,6 kg’dır. Türkiye bu miktar ile 180 ülke arasında 64. sırada yer alıyor.(bkz) Dünya da şeker tüketimi ise 2001'de 123,4 milyon tondan 2018'de 172,4 milyon tona yükseldiği görülüyor. Kişi başına yıllık şeker tüketimi ise 22,6 kg olduğu görülüyor
Şeker tüketiminin hızla arttığı dünyada bilim insanlarının elde ettikleri sonuçlara göre, yaşadığımız dünyada en kötü SONLA buluşan 3 icattan bir Şeker. Diğer iki icat ise eroin ve atom bombası olarak sıralıyor…
Burada eroin ve atom bombasını sanırım anlatmaya gerek yok ama şeker az bilindiği için biraz dikkat çekmek istedim.
Öncelikli olarak da bu dikkati bize sağlayan ise kanserli hücreler hakkında araştırmaları ile tanınan ve doktorlar tarafından yeteri kadar anlaşılmayan Otto Warburg’un buluşlarını analiz yapan ve 11 Mart 2015 tarihinde aramızdan ayrılan Prof. Dr. Ahmet AYDIN’a teşekkür etmemiz gerekir..
Çünkü insanoğlunu en kötü icadı olan, “şeker ve kanser arasındaki bağlantı” bu bilim insanların bilimsel çalışmaları ile ortaya çıkmış ve şekerin kanseri beslediği gerçeğine ulaşmışlardır. (bkz)
KANSERİ ŞEKERLE BESLEMEK MANTIKLI MI?
İşte bu bilim adamları da çok açık bir şekilde, “Şeker kanseri besler. Vücut sonunda, kanser hücresini beslemeye çalışırken kendisi açlık” çektiğini söylüyor. Ve ardından da , “Şimdi, kanserin şekerle beslendiğini öğrenmişken, kanseri şekerle beslemek mantıklı geliyor mu sorusunu soruyor.
Prof. Dr. Erkan Topuz ise doğal şeker pancarının hiçbir zararı olmadığını gibi faydalı olduğu da söyleyenler arasında. (bkz)
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ayten Altıntaş göre de, Kristal şekerin elde edilmesinde hareket noktası ise “şeker kamışı” olmuş. Geçmişte tarih boyunca şeker kamışından hareketle şeker elde edilmiş. (bkz)
BALDA BÜTÜN ŞEKERLER VAR!
Altıntaş, "Şeker kamışı veya şeker pancarından elde edilen kristal şekerin içinde “sükroz” diğer adıyla “sakkaroz” denilen bir madde vardır. Meyveler “früktoz” içerirken, bal hem früktoz, hem glikoz hem sükroz hem de maltozu bir arada içermektedir. Yani balda tüm şekerler “doğal” olarak mevcut…
Bütün şekerli bitkiler fotosentez ile topraktan aldıkları su ve mineralleri kendi içinde sentezleyerek şekere dönüştürüyor. Örneğin elma, topraktan su ve mineral alıyor, güneşten aldığı ışınlarla kendi fabrikasında doğal kimyası ile şeker imal ediyor. İmal ettiği bu şeker insana birebir uyumlu.
İnsan da tabiatın bir parçası meyveler de kısacası topraktan elde edilen her şey tabiatın bir parçası, arılar da tabiatın bir parçası onların çiçeklerden imal ettiği bal da, kısaca tabiatta var olan doğal gıdaların tümü insan doğasına birebir uyumludur ve bu gıdalarda bulunan maddelerin insan vücudu için önemli etkileri vardır. Ancak, tabiattan gelen doğal gıdalar dıştan müdahale ile başka bir şekle dönerse işte o zaman insana zehir etkisi yapıyor.
İşte insan hayatı için hayati önem taşıyan şeker de dıştan müdahalelerle zehire dönüşmüştür. Bu noktada şeker kamışının tarihine baktığımızda her şey net olarak ortaya çıkmaktadır."
Şeker kamışı, M.Ö. 3000’li yıllarda Hindistan’da fark edilmiş. Çok önemli bir medeniyet merkezi olan ve birçok alanda tarihe damgasını vuran Hindistan’da, kutsal sayılan, “veda”larda “şeker kamışı” yer almaktadır. Veda, Hintlilerin kutsal saydıkları tarihi metinlere verdikleri ad. Bu tarihi metinlerde şeker ve şeker kamışı önemli bir yere sahiptir.
Hintliler şeker kamışı tohumlarını ekip yetiştirdikten sonra, elde ettikleri şeker kamışını sıkmışlar, sıvısını alıp ya hemen kullanmışlar ya da konsantre ederek daha uzun dayanmasını sağlamışlar. Konsantre edilen yani bizim bildiğimiz pekmez kıvamındaki şeker kamışının bir müddet sonra kristalleştiğini keşfettikten sonra da dibe çöken bu kristalleri alıp suyunu buharlaştırıp kristal şeker elde etmişler. İşte bugün bildiğimiz “kristal toz şekerin” geleneksel doğal yolla elde edilme şekli budur. Ve bunun insan üzerinde zehir etkisi yoktur, insana birebir uyumludur. Çünkü herhangi bir kimyasal katkı görmeden doğal yolla elde edilmiştir."(bkz)
Şekerdeki beyazlatma işlemini, kömür veya hayvan kemiği külü kullanarak yaptılar. Üretimi daha da hızlandırmak ve daha çok ürün almak için yıllar ilerledikçe sentetik beyazlatıcılar kullanmaya başladırlar.
Örneğin, Türkiye’nin en büyük şeker fabrikalarından biri, bundan birkaç yıl öncesine kadar odun kömürü kullanırken, bugün sentetik reçine ile beyazlatıyordu!
Kısaca, daha çabuk ve daha çok ürün almak için, “en ucuz şekilde ve en çok nasıl üretirim” anlayışı ile şeker pancarı fabrikaya girdiği andan itibaren, çok fazla işlem gördü ve kimyasal katkı maddeleri arttıkça, rafine edilmiş şeker zehir etki ile sofraların “tatlı zehiri” oldu. Bugünkü şeker üretim teknolojileri, o masum şeker pancarını zararlı hale getirdi ve her geçen gün kötüye gidiyor.
Evet, sorun doğal şeker değil, rafine edilmesi sırasında kullanılan yöntemlerdir. İşin içine yapay kimyasallar girdikten sonra, her ne kadar buharlaştırıp kimyasalları ayrıştırıyoruz deseler de kimyasal madde üretim sırasında şekerin içine işliyor ve tüketen insanın da içine işlemiş oluyor! Aynen filtre edilmiş kahve gibi diyebiliriz…
Ayrıca, daha çok şeker pancarı elde etmek için, bitkinin toprakta gelişimi sırasında suni gübre kullanılıyor, eskiden küçük boyda olan pancarlar şimdilerde eskinin 5-10 katı büyüklükte. Şeker pancarı, fabrikaya girdikten sonra yıkanıp, parçalanıyor ve şeker imalatına giriyor. Topraktaki tüm zararlı kimyasallar pancar aracılığı ile şekere işliyor, şeker rafine edilip beyazlatılırken ayrıca kimyasallar alıyor ve tüm bu zararlı kimyasallar şeker aracılığı ile inan vücuduna işliyor. İşte rafine şekerdeki zarar böyle oluşuyor! Bugün sofralarımıza giren rafine toz şeker böyle iken, kesme şekerin içine ayrıca yapıştırıcılar ilave ediliyor ve durum daha da vahim hale geliyor. (bkz)
Şeker pancarı, koyun gübresi ile organik olarak üretilse, şeker üretimi de eski geleneksel yöntemlerle yapılsa zararı olmaz!
Rafine kristal şeker ambalajları üzerinde %100 “pancar şekeri” yazması herhangi ne ifade ediyor?
Şeker ambalajlarında doğru veya denetlenmiş olarak, %100 pancar şekeri yazılıysa, nişasta bazlı şeker riskini ortadan kaldırıyor. Mısırdan, özelliklede genetiği değiştirilmiş mısırdan, şurup elde edilirken, mısır kimyasallarla parçalanıyor, içindeki nişastayı ayırıp ondan şeker üretiyorlar ki bu rafine şekerden çok daha zararlı!
Zaralı olmasındaki tek neden, Pancar şekeri 100 kuruşa imal ediliyorsa mısır şekeri 5 kuruşa imal ediliyor olmasını gösterebiliriz.İşte bu yüzden yüzde100 pancar şekeri olması, kısmen daha az zararlı olduğunu ifade ediyor.
GLİKOZ NEDEN SAĞLIĞA ZARARLI?
Mısır nişastasından elde edilen glikoz korkunç bir madde, nişastanın kimyasallarla parçalanmasından elde edilen bu ürün özellikle kan için çok zararlı. Çünkü olduğu gibi kana karışıyor. Doğal şeker, insülin ile parçalanarak kana geçerken, glikoz direk kana karıştığı çok zararlı. Mısır şurubu da aynı şekilde… Glikoz, kahverengi ve bal kıvamında bir madde, bu sebeple piyasada ucuz balların çoğuna maalesef glikoz katılıyor. Bal alırken çok dikkatli olmak gerekiyor.
Früktoz, meyvelerdeki şekere verilen isim. Doğal yolla, yani meyveden ve dozunda alındığında zararı yok. Ancak, piyasada satılan ve hazır gıdalarda kullanılan früktoz, kimyasal yolla elde ediliyor. Maalesef kaynağı meyve değil, mısır!
Meyvelerde hem früktoz hem glikoz hem de sakaroz var. Bunların içinden früktozu ayırmak hem çok zor hem de çok pahalı. İnsan doğasına aykırı olduğu için şeker zehir oldu.
Eski tıbba göre, doğal şeker karaciğer için çok önemli, şeker olmazsa karaciğer sentez yapamaz ve ölür! Ayrıca, beynin çalışması için de yine doğal şekere ihtiyaç var. Tabi burada eski tıbba göre uygulanmış, tamamı ile insan doğasına uyumlu olan doğal şekerden bahsediyoruz. Rafine şekerin, insan doğasına uyumlu olmadığı ve organlarımız bu şekeri tanımadığı için vücudumuzda zehir etkisi ile büyük tahribatlar yaptığını tekrar hatırlatalım.
Güvenilir, bal ve pekmezi rahatlıkla kullanabilirler. Kuru ve yaş meyveleri tüketilebilir. Reçel yapımında konsantre edilmiş meyve suyundan yararlanabilirler. Rafine şekeri önermiyoruz ama mutlaka kullanacaklarsa çok az miktarda pancar şekeri kullanabilirler.
Suni tatlandırıcılar, mısır şurubu ve glikoz içeren tüm ürünlerden uzak durun. Fabrikasyon reçeller, bisküvi ve şekerlemeler, hazır tatlı ve baklavalar çok riskli.
Eskiden atalarımızın da yaptığı gibi, reçel veya diğer tatlıların yapımında “pekmez” kullanmaları en sağlıklı uygulama olur. Ayrıca, reçel yapılacak meyvenin türüne göre elma, üzüm gibi meyve sularının konsantresi veya çok az miktarda pancar şekeri kullanılabilir.
Burada sorgulanması gereken yiyeceklerimiz ya da diğer çevresel faktörlerdir. Aldığımız gıdalar ile karşılaşan DNA’larımıza bağlanarak hasara uğratır. Hasar kritik düzeye ulaşınca da normal hücreler kanserli hücreler haline dönüşür. Sağlıklı bir insan vücudunda bulunan DNA onarım enzimleri ve diğer gen koruyucu mekanizmaları 24 saat içinde hasarın yüzde 90’ını temizler. Her insan hücresinde günde yaklaşık 10 bin mutasyon olur. Eğer DNA onarım enzimleri yoksa ya da yetersiz çalışıyorlarsa bu mutasyonlar hızla kansere yol açar. Hücrelerin DNA onarım kapasiteleri sınırlıdır; sonsuz değildir. Bu nedenle gen koruyucu mekanizmalar son derece önemlidir. Genlerin korunmasındaki en önemli faktör ise onları besleyen besin maddeleri ve vitaminlerdir. (bkz)
Burada yapılan iki temel hata var;
1-Beslenmede yapılan hatalar,
2-Toksinler-Zehirler.
Son yarım yüzyılda piyasaya 80.000 kimyasal maddenin girdiğini düşünürseniz sorunun büyüklüğünü anlayabiliriz.
“ŞEKER SAĞLIĞA ZARARLI” DEDİ. İKİ KEZ NOBEL ALDI!
Tüm bu bilgilere rağmen aşırı şeker tüketimi ile kanser arasındaki ilişki iki kez Nobel Tıp Ödülü alan (1931 ve 1944) Alman Otto Warburg tarafından ortaya konuldu.
Warburg kanser hücrelerinin sağlıklı hücrelerden farklı bir metabolizması olduğunu göstermiştir. Vücudun normal hücreleri, enerjileri için hem oksijenli (aerobik), hem de oksijensiz (anaerobik) metabolizma yollarını kullanırlarken kanser hücreleri sadece oksijensiz (anaerobik) metabolizma yolunu kullanabilir.
Vücut, kanseri beslemeye çalışırken sürekli kapasitesinin üstünde çalışır. Eğer sevdiği besini (yani şekeri) vermezseniz kanser açlıktan ölmeye başlar. Bu nedenle kanser hücreleri şekeri kuru bir süngerin suyu emmesi gibi emer. Kanser hücreleri sağlıklı hücrelere göre 3-5 kat daha fazla şeker kullanır. (bkz)
Tercih sizin, kanserli hücreleri beslemek ve bağışıklığımızın önüne bir engel koymak istiyorsak şekere devam edeceğiz…
Not : Noel Baba Barış Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Muammer Karabulut BM, Erdoğan dahil dünya liderlerine 28 Nisan 2015 “Şekeri Bırakma Günü” ilan edilmesi konusunda çağrı yapıldı.
Yapılan açıklamada, “Barışı bize öğreten çocuklara sağlıklı bir gelecek sağlamakta biz büyüklerin bir görevi olduğunu düşünüyoruz. Bu düşünceyle de dünyada hızla artan kanser vakalarının en büyük nedeni kötü beslenme ve şeker olduğu için uluslararası toplumu bilinçlendirmenin gerekliliğine inanıyoruz. Yine bilindiği üzere vücuda zararından başka hiçbir fayda sağlamayan rafine şeker ve şekerle yapılan unlu gıda ve meşrubatlar, kanser için en önemli gıda maddelerini oluşturmaktadır. Aslında Alman Otto Warburg’a 1931 ve 1944 yıllarında şekerin kanser oluşturma etkisi ve ilişkisi konusunda iki kez Nobel Tıp Ödülü almasına rağmen yaşadığımız dünya bu ilişkiyi bugüne kadar görmezlikten gelmiştir. Ama şimdi tüm insanlık adına ve sağlıklı nesil yetiştirmek için 28 Nisan gününün Birleşmiş Milletler’de oylanarak, ’Şekeri Bırakma Günü’ ilan edilmesini istiyoruz." denildi! (bkz)
(16)-Rafine ve şekerler: Şeker kamışı, şeker pancarı veya nişasta bazlı (mısır gibi) bitkilerden, fabrikasyon ortamda ileri teknoloji ve kimyasal katkılarla üretilen kristal şeker.
Sofralarda kullanılan beyaz toz şeker: Rafine şekerin, kimyasallarla beyazlatılmış toz kristal hali.
Sofralarda kullanılan beyaz kesme şeker: Rafine beyaz toz şekerin, kimyasal yapıştırıcı ve sıkıştırma sistemleri ile şekillendirilmiş küp hali.
Sofralarda kullanılan kahverengi toz şeker: Şeker kamışı veya şeker pancarından elde edilen rafine toz şekerin beyazlatılmamış hali. Ancak bazı hilelerle rafine beyaz toz şeker karamel ile renklendirilerek kahverengi şeker haline getirilebiliyor, ambalajında hangi bitkiden üretildiğine dikkat etmek gerekiyor!
Sofralarda kullanılan kahverengi kesme şeker: Şeker kamışı veya şeker pancarından elde edilen rafine toz şekerin beyazlatılmamış, ancak kimyasal yapıştırıcılarla şekillendirilmiş hali. Kahverengi toz şekerdeki hileler kesme şekerde de geçerli.
%100 pancar şekeri: Sadece şeker pancarından elde edilen rafine beyaz toz şeker.
Şeker kamışından elde edilen esmer şeker?
Hazır gıdalarda kullanılan glikoz şurubu: Nişastanın kimyasallarla parçalanması yolu ile elde edilen, nişasta bazlı, yapay ve insan sağlığı açısından rafine şekerden daha riskli kavrengi bal kıvamında olan bir şeker.
Hazır gıdalarda kullanılan mısır şurubu: Mısırın kimyasallarla parçalanması yolu ile ediliyor. Hem genetiği değiştirilmiş organizmalardan elde ediliyor olması hem de direk kana karıştığı ve üretim esnasındaki tüm kimyasalları da kana karıştırdığı için rafine şekerden çok daha riskli, glikoz kıvamında bir şeker.
Hazır gıdalarda kullanılan früktoz: Früktoz, meyvelerdeki şekere verilen isim. Doğal yolla, yani meyveden ve dozunda alındığında zararı yok. Ancak, piyasada satılan ve hazır gıdalarda kullanılan früktoz, kimyasal yolla elde ediliyor. Maalesef kaynağı meyve değil, mısır!
Aspartam: Tamamen yapay, kanserojen etkiye sahip bir madde. Tatlandırıcı özelliği var ama tamamen yapay olduğu için vücutta tahribat yapıyor. Petrol türevi maddelerden üretiliyor.
Doğal meyve şekeri: Meyvelerde hem früktoz hem glikoz hem de sakaroz bulunuyor. İnsan doğasına birebir uyumlu. Früktoz, yaş veya kuru meyveler aracılığı ile doğal yolla kolaylıkla alınabilir. Ayrıca, şeker oranı yüksek meyvelerin kaynatılıp, pekmez yapılması ile de doğal meyve şekeri elde edilebilir.
Baldaki doğal şeker: Arıların doğal olarak ürettiği balın içerisinde, sakkaroz, glikoz, früktoz ve maltoz türünde tüm doğal şekerler bir arada bulunmakta. Ancak baldaki bu özellikler saf "doğal" balda bulunuyor. Fabrikasyon ortamda, yapay katkılara maruz kalmış bal için aynı şeyler geçerli değil!
Stevia bitkisi: Yendiği zaman tat veren, tatlı ihtiyacını gideren yani tatlandırıcı özelliği olan ama şeker içermeyen bir bitki.