HÜKÜMETİN NAMUSU

YAZARLAR

UĞUR MUMCU-3-

Yazan Mustafa DÖNMEZ

Suikasta kurban giden Uğur Mumcu; Ülkemizde, doğrunun inancın, onurun, yurtseverliğin timsaliydi. Yılgınlığa, korkuya kapılmadan, aldırmadan konuların üzerine gidiyordu. Ben suikasttan değil Türkiye’deki karayollarından korkuyorum, trafik kazalarında onlarca insan can veriyor diyordu. Kırşehir’de doğdu. İlköğretimini Ankara Ulus’ta Devrim İlkokulunda okudu. Ankara Hukuk fakültesini bitirip bir süre avukatlık yaptı. Sonra Üniversiteye dönerek İdare Hukuku asistanı olarak çalıştı. Cumhuriyet gazetesinde yazıyordu. Kimsenin yazmaya cesaret edemediği doğruları halkına anlatıyordu. Aracına yerleştirilen bomba Amerikan yapımı, C-4 tipi plastik bir patlayıcıydı.

Olay sonrası Siyasal İslamcı kesim bu cinayeti İsrail gizli servisi MOSSAD’ın yaptığını açıkladılar. Bombalı suikast olayından sonra çözüm için bir yıl isteyen Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısı Nusret Demiral olayın yerli değil yabancı kaynaklı olduğunu açıklamış, zamanın Adalet Bakanı Seyfi Oktay’da bunun devlet işi olduğunu söylemişti. Suikasttan yıllar sonra Nusret Demiral bu tür olayların 15 yılda zaman aşımına uğrayacağından söz ederek dosyanın rafa kalkacağını ima etmişti. Soruşturmayı yürüten savcı Ülkü Çoşkun’da, bu olayı “devlet yapmıştır(!)” diyordu.

Üzerinde fazla durulmayan bir başka ilginç gelişme; Faili Meçhul Cinayetler Komisyonu Başkanı Sadık Avundukoğlu’nun açıklamalarıydı. Milletvekili Sadık Avundukoğlu Uğur Mumcu olayını araştırırken kendisinin ve komisyon üyelerinin tehditlere hedef olduğu hatta kendilerinin milletvekili lojmanlarının önünde meçhul kişilerin dolaştığı, bu işin üzerine gidilmemesini istedikleri tehdidinden bahsediyordu. Milletvekili Lojmanlarına kim rahatça girebilir? Sıkı korunan lojmanlarda aleni tehdit ortamı yaratabilir? TBMM Komisyon üyelerine gözdağı verilmesini Türkiye’de hiç kimseden çekinmeden kim yapabilir? Bu konunun araştırılması yapılamadı…

Başbakan Demirel; Uğur Mumcunun katilini bulmak, devletimizin şeref borcudur derken Erdal İnönü’de benzer şekilde Mumcu’nun katilini bulmak, hükümetimizin namus borcudur demişti. 24 Ocak 1993 günü Uğur Mumcu’nun öldürülmesinden sonra bu cinayeti işleyenler açığa çıkarılmış olsaydı, başka aydınlarımızın öldürülmesi engellenebilecekti. Acımızın üstüne acı eklemek durumunda kalmayacaktık.

GERÇEKLER BİLİNENLERDEN FARKLI OLAMAZ MI?

Türkiye’de çok değerli araştırmacı yazarlar, polis operasyonlarına ve mahkeme süreçlerinin duruşma belgelerine bakarak Uğur Mumcu’nun katillerini İran bağlantılı kişilerce işlendiğini söylediler. Polisin konuştuğu Savcıların sustuğu dünyada başka bir ülke yoktur. Bugün polis kayıtlarına bakarsanız ve bu temelde konuşursanız Türkiye’de uyuşturucu sorunu yoktur. Hepsi yakalanmıştır. Gerçek öyle midir?

Uğur Mumcu serisi yazılarıma bakarsanız olay sonrası kim ne demiş özetini görebilirsiniz. Burada tekrar etmeyeceğim. Ancak Uğur Mumcu’nun katilleri resmi olarak kanıtlanmış gibi dursa da ortada cevaplandırılamayan, hayatın olağan akışına uymayan çelişkiler yumağı vardır. Şöyle ki;

Katil zanlısı Ferhan Özmen. Birçok suça karışmış, Humeynicidir. Üstüne her suç yıkılmaya müsait bir durumu vardır. Ferhan Özmen’in mahkemeye verdiği 13 sayfalık savunmasında belirttiği detaylar ve olaylar ilginçtir. Satır başları şöyle idi;

“Senaryoda ben gerçek kahraman değilim. Sanal kahramanım. Bu senaryonun gerçekle ilgisine hangi vicdan sahibi inanabilir. Bütün faili meçhul cinayetler bana, Necdet Yüksel’e ve Rüştü Aytufan’a fatura edildi. Şimdiye kadar bu olayları yapanların profesyonel, uzman kişiler olduğu söyleniyordu. Suçsuzluğumu, derin ve büyük bir senaryonun kurbanı seçildiğimi haykırmak istiyorum. Bir gün bütün bu karanlıkların üstü açılacak ve bu senaryonun utancı gözler önüne serilecek. Bu ülkede önce bu faili meçhul cinayetlerde Abdülhamit Çelik ve Yusuf Karakuş katil ilan edilmedi mi? Onlara tatbikat yaptırılmadı mı? Kim ve neden onları katil olarak seçti. Alelacele neden faili meçhul cinayetlere katil sipariş verildi.”

Önce, Ankara Emniyet Müdürlüğü, Abdullah Argun Çetin’i öne sürerek, bir senaryo hazırladı. Hakimin ve müdahil Ceyhan Mumcu’nun gayretleri ile bu senaryo bozuldu. Bunun üzerine İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Abdülhamit Çelik ve Yusuf Karakuş’u katil adayı olarak sundu. Bu senaryo da çeşitli nedenlerle olmadı. 3. senaryo vizyona sokuldu. Dublaj katil de (kendisinden bahsediyor) işkenceyle ortaya çıkarıldı. Polisler, aldıkları parayı hak edercesine, işkence yaptılar. Yapılan işkenceler sonucunda bir fil bile (ben tavşanım, ben tavşanım) derdi.”

Emniyette, sorgu odasında önüne, faili meçhul cinayetler ve bombalama olaylarının yazılı olduğu bir liste ile bu olaylara ilişkin dosyaların getirildiğini kaydeden Özmen, “Polisler, bana bu olayları kabul etmezsem uzun süre emniyetten çıkamayacağımı söylediler. İşkenceye dayanamadım ve kabul ettim. Polisler, ayrıca bu rolü iyi oynarsam, Pişmanlık Yasası’ndan yararlandırmak için ellerinden geleni yapacaklarını, cezaevinden çok çabuk çıkacağımı söylediler”

Ferhan Özmen, emniyette, olaylara ilişkin dosyalardan alıntılar yaparak ifadesini hazırladıklarını ve kendisine ezberlettiklerini, şemalar çizdirdiklerini öne sürerek, “Mumcu ve Kışlalı ailelerine sesleniyorum. Böyle bir senaryoda yer aldığımdan dolayı üzgünüm. Beni mazur görsünler” dedi. “10 yıldır ülkenin başını ağrıtan ve istikrarını bozan siyasi cinayetlerin ardında derin devlet olduğunun söylendiğini” ileri süren Özmen, “3-4 kişilik uydurma bir örgüte tüm faili meçhuller yüklendi.

F.Özmen’in avukatı İbrahim Ceylan, müvekkilinin, kendilerine işkence yapan polislerin duruşma salonunda bulunmasından rahatsız olduklarını belirtti.

Bu savunma ve ifadeler diyalektiği Ergenekon ve türevi davalarında yaşananlara ne kadar da benziyor değil mi?

O duruşmalarda Güldal Mumcu, 30 yıl önce Uğur Mumcu’nun, “Bizim Kemalist doğrultudaki savaşımız, Türk halkının ve Türkiyemizin kurtuluşunun savaşıdır. Bu savaştan kaçanlar, korkanlar ve susanlar utansın!” diye yazarken kimlerin ve hangi çevrelerin korkulu rüyası olacağını açıkça belirttiğini kaydetti. Uğur Mumcu’nun araştırmalarından ve yazdıklarından korkanların onu öldürttüğünü belirtti.

İran’ın gizli istihbaratı VEVAK Türkiye’de birçok cinayete karıştı ve deşifre oldu. Bu halinden her olayı ona bağlamak diğer seçenekleri göz ardı etmek, şüpheyi bırakmak doğru değildir. Saptırmalar, suç yüklemeler İstihbarat servislerinin genel rutin saha uygulamasıdır. Daha dün Irak’ı İran’la daha sonra Irak’ı Suudi Arabistan ile çarpıştıranlar, Türkiye’yi İran’la savaştırmak istemezler mi?

O dönemde İran molla rejiminin kimseden korkuları yoktu. Türkiye’de işledikleri cinayetleri kabullendikleri gibi, o dönemin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı hakkında bile ağır suçlamalarda bulundular. Türk Milletini, kafir ilan ettikleri Cumhuriyet yönetimine karşı kışkırttılar. Uğur Mumcu cinayetine sevindiler ancak kendilerine getirilen suçlamalara yönetim ve yayın organlarında topluca reddederek, iftira dediler. Uğur Mumcu suikastını her yönü araştırılarak muhakeme yaparsanız anlatılanlar gerçeklerle bağdaşmadığını görürsünüz. Bir yerlerde terslik olduğunu fark edersiniz.

Uğur Mumcu cinayeti ile ilgili bilinenlerden, yazılanlardan, mahkeme belgelerinden ve sonuçlarından neden farklı düşündüğümü bir sonraki yazımda nesnel verilerle açıklamak istiyorum. (Devam edecek)

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.