Yazan Muammer KARABULUT
Türkiye’den 17 yıl önce tatil için Malta’ya giden birisi gezi sırasında bir azizin ayaklarını altında Türk Bayrağı’nı görür ve bu durumu resimleyerek yetkilileri uyarır. O resmi gördüğüm anda, bu çirkin durumu düzeltebileceğimi düşündüm ve harekete geçtim.
Fotoğraftaki giysiden de anlaşılacağı üzere Katolik bir rahibin ayakları altında bulunan Türk Bayrağı vardı. Hemen konuyu Vatikan Büyükelçiliği İstanbul Temsilcisi olan ve yakından tanıdığım Georges Marovitch’a ilettim. O da yaptığımız görüşme sonrası konuyu resmileştirmek için bir yazı istedi. Ve 4 Mayıs 2006 tarihinde 06/44 sayılı aşağıdaki yazıyı yolladım.
Manseigneur Georges Marovitch
Vatikan Büyükelçiliği İstanbul Temsilcisi
Sayın Marovitch,
Ekte görüntüsü yer alan heykel, Malta'nın “Vittorisa” bölgesinde bulunmaktadır. Heykel Katolik bir din görevlisine aittir ve ayaklarının altında Türk Bayrağı vardır. Bu heykelin dikilmesinin sebep ise papazın doğum günü anısına yapıldığı bilgisi vardır. Bu nedenle, sizinde her şeyden önce Türk Vatandaşı olarak, o heykelin ayakları altında bulunan Türk Bayrağının kaldırılması konusunda Vatikan ve Malta nezdinde girişimde bulunacağınıza inanıyorum. Çünkü, kabile dinleri de dahil olmak üzere böylesi bir anlayışın hiç bir dinde yaşamayacağı ve bunun dini değil, ahlaki bir hadise olduğunu ve aynı duyarlılığı bizimle paylaşarak gerekli girişimleri başlatacağınıza inanıyorum…
Türk Milleti için Yunanistan’ın neyi ifade ettiğinin ayrıntısına girmeyeceğim. Fakat ATATÜRK, Yunan bayrağı ile iki kez karşılaşır. Biri muhabere alanıdır. ATATÜRK yerde Yunan bayrağını görür ve eli ile kaldırılmasını işaret eder. - “Bir milletin istiklal alametidir, düşman da olsa hürmet etmek lazımdır, kaldırıp topun üzerine koyunuz”, der.
İkincisi, 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir'e işgal eden Yunanlılar, 9 Eylül 1922'de Ege'yi terk etmek zorunda kalmıştır. Atatürk İzmir'dedir ve Konak'ta bulunan Valilik binasına gider, ilgililer binada asılı Yunan bayrağını çıkartarak Mustafa Kemal'in ayağının altına sermek isterler, “O”, insan olduğundan bunu kabul etmez, "Bayrak bir ulusun şerefidir, düşmanımızın da olsa ayaklar altında ezilemez!" İkazında bulunur ve kaldırılmasını ister.
Üçüncüsü ise bize düşmektedir. Bizlere de yakışan, o heykelin ayakları altında bulunan Türk Bayrağının kaldırılmasını sağlamak olmalıdır. Bu önerimizi aynı hassasiyetle değerlendireceğiniz düşüncesi ile bilgilerinize özellikle sunuyorum.
Ayrıca, bu ortak çabamızın, konu üzerinden siyaset yapmak isteyenlere karşı “Dünya Barışı” na hizmet edeceği düşüncesindeyim…
Yazıdaki ifadelere karşı, Georges Marovitch bu çirkin durumun giderileceği konusunda söz verdi… Ve İzmir’de görev yapan Malta’lı rahip Alphonse J. SAMMUT’u görevlendirdiğini söyledi. Nitekim, uzun yıllardır tanışıklığımız olan Alphonse J. SAMMUT, 9 Mayıs 2006 tarihli(*) konseye yolladığı bir mektupla istenilmeyen bu görüntü sonrası harekete geçti ve 3 Temmuz 2006 günü Peder Alphonse J. SAMMUT bayrağın değiştirildiğini ilişkin bilgiyi e-posta yollu ile tarafıma bildirdi.
PERDE ARKASI NEDEN ÖNEMLİ!
Bu haber daha önce (7 Ağustos 2006) Hürriyet Gazetesinde, “Papazın ayağı altındaki Türk bayrağı kalktı” başlığı ile verildi.(bkz) Fakat Hürriyet gazetesi haberde ne konseyin girişimini ne de kendisine konsey tarafından gelen belgeleri kullandı. Hürriyet gazetesi, o tarihlerde henüz Malta’da Türk Büyükelçiliği bulunmadığı için, Roma Büyükelçiliğinden aldığı bilgiye istinaden haber yapmıştır!...
Çünkü, bu haberin yapılmasını sağlayan ve Türk Bayrağını olmaması gereken yerden kaldıran, bugün aramızda olmayan başta Vatikan Büyükelçiliği İstanbul Temsilcisi Georges Marovitch’e ilgi ve samimiyeti ve Peder Alphonse J. SAMMUT’da bayrağın değiştirilmesine ilişkin gayretleri için teşekkür borcum vardı. Şimdi bu teşekkürü bu açıklamayı kamuoyuna duyurarak yapıyorum
Konseye gelince, yetkisinin kanunlardan alan bir sivil toplum kuruluşu olarak, bu türden doğru mücadele ve eylem anlayışını geliştirmek için vardı. Geçen süreler içinde şahsımın iki yakası bir araya gelmedi, bir den fazla KKTC’de dahil olmak üzere ağır haksızlığa uğradım. Hiçbirinde devlet yanımda yer almadı. Ama bir gün olsun devletimle karşı karşıya gelmedim, devlete karşı bir suç işlemedim, devletimi korumak ve kollamak için elimden geleni hiç esirgemedim ve küsmedim. Madalya beklemeden doğru olan ne ise onu yaptım.
Umarım, bu tavrım çok gürültü çıkararak iş yapmak isteyen, haklı iken haksız duruma düşen kişi ve kurumlara örnek olur.
(*) Sayın Karabulut
Belki beni hatırlamıyorsunuz ama Aziz Nikolaos yortusu vesilesiyle birkaç kez bir araya gelmiştik. O toplantıları, halklar arasında barış ve anlayışı teşvik etmeye yönelik değerli bir çaba olarak memnuniyetle hatırlıyorum. Umarım faaliyetleriniz devam eder, meyve verir ve iyi niyetli insanları bu asil hedeflere ulaşmak için bir araya getirmeyi başarır.
Ben Malta'dan geldiğim için, Mgr. Marovitch benden, ayaklarının altında Türk bayrağı olan bir rahip heykeli ile ilgili olarak 5 Temmuz tarihli faks mesajınızda belirtilen gerçekler hakkında bilgi almamı istedi. Şunu açıkça belirtmek isterim ki, bu notu kendi kişisel sorumluluğumla gönderiyorum, aynı zamanda Mgr. Marovitch'e teslim edeceğim daha fazla bilgi edinmeye çalışıyorum. Faks resmi hiç net olmadığından, resmi renkli olarak gönderip gönderemeyeceğinizi sorabilir miyim? Ancak anlatılanlara bakılırsa, verilen bilgilerin en hafif tabirle yanıltıcı olduğundan eminim. Temsil edilen figür kesinlikle bir rahip değil, bir sancak tutan ve Malta'nın işgalci Türklere karşı zaferini temsil eden Türk bayrağını tutan bir kişiyi ayaklarının altında ezen bir melek olmalı. Ve bu ikinci durumda Türk bayrağına ya da ulusuna herhangi bir saygısızlık söz konusu olmayacaktır.
Sanırım bilgiyi veren kişi, başkent Valletta'dan Büyük Liman'ın diğer tarafındaki şehirlerden biri olan VITTORIOSA'yı kastediyor. Belki de Malta'nın tarihi hakkında en ufak bir fikri yoktur ve 1565 yılında Kanuni Sultan Süleyman'ın 20.000'den fazla askerle (bazılarına göre 38.000) donanmasını adayı kuşatmak ve adadaki 6.000 ila 9.000 kişilik garnizonu ele geçirmek için Malta'yı kuşattığını bile bilmiyordur. Ancak 4 aydan biraz daha uzun bir süre sonra Osmanlılar kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldılar ve aralarında ünlü Dragut'un (Turgut Reis, Akdeniz denizcilerinin korkulu rüyası) da bulunduğu 8.000'den fazla ölü ve binlerce yaralı bırakarak mağlup bir şekilde Türkiye'ye geri döndüler. Turgut'un anıtı İstanbul Beşiktaş'ta bulunmaktadır, ancak ölüm yeri belirtilmemiştir.
Vittoriosa'ya geri dönecek olursak, ünlü Castel San'Angelo'nun günümüzde hala ayakta durduğu yer, Maltalılar ile Türk işgalciler arasında yapılan en sert savaşlardan birinin yapıldığı yerdir. Muzaffer anlamına gelen ismin kendisi de bu şanlı olayı anmak içindir. Elbette Türkler de tarihlerinin bir parçası olan bu gerçekler hakkında hiçbir şey bilmiyorlar. Malta hakkında tek bildikleri popüler bir deyiş olan, "Malta yok" sözüdür ki bu da büyük ihtimalle Maltalıların ellerinde uğradıkları yenilgiden sonra geri dönen askerlerin, iyi isimlerini ve yenilmez Osmanlı İmparatorluğu'nun şanını kurtarmanın kolay bir yolu olarak verdikleri bir cevap olabilir. Her neyse, bu sözlerden alındığımızı düşünmüyoruz. Daha sonra İkinci Dünya Savaşı'nda İtalyan ve Alman Mihverlerine yaptığımız gibi o zaman da işgalcileri geri püskürtmeyi başardığımızı biliyoruz. Ve hala buradayız, Türkiye ile dostuz ve şimdi İtalya ve Almanya ile birlikte birleşik bir Avrupa'nın parçasıyız.
8 Eylül bizim Kurban Günümüz ve ben hala 1950'lerde Malta'nın hala İngiliz yönetimi altında olduğu ve NATO Med'e ev sahipliği yaptığı zamanları hatırlıyorum. Deniz Üssü'nde düzenlenen kutlamalara İngiliz, İtalyan ve Maltalı Silahlı Kuvvetler mensuplarının yanı sıra Türk denizcilerin de katıldığını hatırlıyorum. Kazananlar ve kaybedenler, şimdiki ve gelecek nesiller için daha iyi bir dünya inşa etmeye kararlı dostlar olarak bir aradaydı. Hiç kimse Mihver Devletlerine ya da Osmanlılara karşı kazanılan zaferi kutladığımız için kendini rencide olmuş hissetmedi. Bu tarihin bir parçasıdır ve küçük bir ulus olsak bile şanlı geçmişimizi kutlamaya hakkımız vardır.
Son olarak, her birimizin gerçekleri ve olayları taktığımız güneş gözlükleriyle görme eğiliminde olduğumuza inanıyorum. Eğer güneş gözlüğümüz siyahsa siyah, griyse gri, beyazsa beyaz görürüz. Ben her zaman beyaz gözlükle bakmaya çalışırım. Diğerlerinde asla benden nefret eden düşmanlar görmem, kendimi daha yeni tehdit altında hissederim, bir zamanlar tehdit edilmiş olsam bile. Çocukluğumdan beri evde ve okulda bu şekilde yetiştirildim. Ne yazık ki durum her zaman böyle değil. Bizim görevlerimizden biri de genç nesillerimiz arasında bu tür bir eğitimi teşvik etmektir. Ancak o zaman kendimizi tehdit altında hissetmeyiz ve ancak o zaman dün tesadüfen bir ziyaretçiyle birlikte Bergama'da bulunduğum sırada Ortodoks Kilisesi tarafından Kırmızı Bazilika'da bir ayin düzenlenirken, genç okul çocuklarının yaptığı tatsız protesto yürüyüşlerine yardımcı olmak zorunda kalmayız. Tarihimizi şanlı olaylarıyla olduğu kadar işlediğimiz hatalarıyla da daha iyi anlayarak daha iyi bir gelecek umuyorsak, toplumumuzdan ve özellikle de gençlerimizden bu çirkin olayları silmeliyiz.
Kendini barış davasına adamış samimi bir Türkiye dostu olarak, lütfen sizi bir dost, bir kardeş ve tüm insanlar arasında karşılıklı anlayış ve evrensel kardeşliğin destekçisi olarak kucaklamama izin verin.
Saygılarımla
(fr) Alphose J. Sammut