Yazan Muammer KARABULUT
ABD’de, işçi sınıfından bir Yahudi ailede doğan ve New York City'nin Brooklyn semtinde büyüyen, 2016 başkanlık kampanyasından sonra Demokrat Parti'de sola doğru bir kaymaya neden olan Bernie Sandres’in öncülüğünde Kleptokrasi karşıtlığı başladı!
Kapitalist sisteme geçişte Avrupalı hırsızların, Amerikan yerlilerinin (Kızılderililer) topraklarına el koyması ile başlayan yağma düzeninin sonraları dünyayı yağmalamaya yani Kleptokratik sisteme dönüştüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz. Çok geç olmasına rağmen bugünlerde ABD’de Kleptokrasi düzeni kurulduğu iddiası var. Yani yeni dünya düzeni Kleptokrasi zemininde kuruluyor.
Kleptokrasi ya da “hırsız”, yağma düzeni, bir ülkede iktidarı ele geçiren bir ailenin ya da siyasal veya dini grubun, o ülkenin kaynaklarını sistemli olarak soyması demektir. Kısaca hırsızlar rejimi anlamına da gelir. Aynı zamanda thievocracy-hırsızlıkçılık olarak da bilinir. Yolsuzluğu meşru gören hırsızın (ya da hırsızların), yozlaşmış liderlerin (kleptokratlar) siyasi gücünü kullanarak yönettikleri insanların, servetini ve topraklarını gasp ettiği bir hükümet düzenidir.
Kleptokrasi geçmişte, Boris Yeltsin yönetimindeki Rus hükümeti ve daha sonra ki Vladimir Putin dönemini, Abdülfettah El Sisi yönetimindeki Mısır hükümetini, Sahra Altı Afrika hükümetlerini, Rodrigo Duterte yönetimindeki Filipinler hükümetini ve bazı ABD hükümetlerini tanımlamak için çeşitli biçimlerde kullanılmıştır. Fakat Kleptokrasinin kamuoyunda politik olarak karşılığı fazla bilinmemektedir.
Kim hangi semsiye altında devleti idare etmeye kalksa mutlaka bir süre sonra idarecileri rüşvet, yolsuzluk, adam kayırma, haksız kazanç ve hırsızlık gibi hastalıklara bulaşıyorlar. Bu hastalık zamanla toplumu da çürütüyor. Sonuçta devletin yapısı da bozuluyor ve Kleptokrasi düzeni kuruluyor.
Devlet düzenini adil yapan, “Hukuk Düzeni” de Kleptokrasitlerin kontrolüne geçiyor. Kanun çarkları da Kleptokrasitlerin ihtiyaçları için dönmeye başlıyor.
GÜÇ ARZUSU YA DA GÜÇ ZEHİRLENMESİ
Tüm bu kirli düzen George Orwell'in, “Hayvan Çiftliği” romanındaki domuzların, hayvanların komutanı olması gibidir. Orwell romanında şunu söylüyor: “… tüm hayvanlar eşittir, ancak bazı hayvanlar diğerlerinden daha eşittir.” Buna, “eşitler arasında” öncü olmak da diyebiliriz. Bu tanımlama aynı zamanda sözde modern demokrasilerde gördüğümüz ikiyüzlülüğü de anlatır. İnsanlara yasa önünde eşit olduklarına inandırılır. Neredeyse yasaların inandırıcılığını artırmak için, yasaları havadaki oksijene benzetirler. Ancak iktidarı ele geçiren seçkinler, o yasaları kendileri için kullandırmazlar. Bu durumu, domuzların her şeyi yiyerek ve her tarafa pisledikleri yaşamlarına da benzetebiliriz. Yasalar karşısında diğer hayvanlar domuzlar kadar özgür değildir.
Böylelikle romanın ana temasındaki güç arzusu yasalar ile korunurken, Kleptokratik düzen de kurulmuş olur. Diğer bir ifade ile bu arzu, ikinci tema olan yozlaşmış siyasetle yakından ilişkilidir. Hikayedeki hayvanlar, daha fazla güç ister. Bu, devrim fikriyle başlar, ancak sonunda domuzların daha fazla güç ve daha az eşitlik istemesiyle sonuçlanır.
Toplumu A’dan Z’ye esir alan bu yağmacıların dışındakiler ise Kleptokrasiteye hakim olanların ihtiyaçlarını karşılayarak yaşamlarını sürdürüyor. Onu da köleci düzene veya bir şatonun sahibine ve çalışanlarına benzetebiliriz.
EMPERYALİZME, FAŞİZME, OLGİRŞİYE ve ASLINDA KLEPTOKRASİYE KARŞIYIZ!
Kleptokrastik düzenin tarihi çok eski olmasına rağmen, bir türlü bu düzene karşı bir bilinç veya toplumsal uyanış gerçekleşmemiş. Tıpkı George Orwell'in “Hayvan Çiftliği” romanındaki domuzların dışındaki hayvanların birlik olmadığı gibi… Kendilerine karşı birlik olacakları parçalara ayırarak, bir de önlerine emperyalizm, komprador burjuvazi, faşizm, oligarşik düzen gibi hedefler koyup atış yaptırılmışlardır. Bu durumu, Napolyan’u yaratan Rothschildlerin daha sonra Wellington Dükü'nün Napolyon'a karşı kazandığı zaferi finanse etmesine de benzetebiliriz. Napolyon Savaşlarında gördüğümüz bu durum, günümüzde hemen her savaşın taraflarının Rothschildler tarafından finansa edilmesi gibidir.
Bugünlerde, “Hayvanlar Çiftliği”’nin baş aktörü olan domuz ile Kleptokratik düzenin bütün ayrıntıları Trump yönetimiyle ABD’deki çiftlikte kullanılmaya başlandı. ABD’de aynı anda binlerce noktada yürüyüşler yapıldı. Devamı da gelecek görünüyor.
Kleptokratik yönetim, karakteri gereği halkı hızla yoksullaştırır, demokrasiyi zayıflatır ve böylelikle barış ortamının bozulmasına neden olur. Bozulan huzursuzluğu bastırmak için de korku kapsamında ne varsa kullanılır. Yoksulluğun gerçek nedeni ise Kleptokratik yönetimden beslenen soyguncuların halkı soymasından ibarettir. Bir de Kleptokratlar arasında rekabet vardır. Ona da kendi aralarında paylaşım savaşı diyorlar.
Kleptokrasiye karşı en büyük savaş, bu azgınlara karşı halkın bilinçlenmesidir. Bu bilinç, domuzların yiyeceksiz kalmasına ve kendi ürettiği pislikte boğulmasına neden olacaktır. Tabii ki domuzların yiyeceksiz kalması da ancak onların ürettikleri zehirli gıdaları, araç ve gereçleri almamak ile olacaktır. Halk kendi ihtiyacını kendi belirleyecek, onu üretecek ve onu tüketecektir.
AÇIK KLEPTOKRASİ
Bugün Donald Trump yönetimindeki ABD, hızla oligarşiye ve otoriterliğe, yani Kleptokrasiye doğru hareket ediyor. ABD’nin zenginleşmesi olarak gösterilen düzende, halk giderek daha fazla gelir ve servet eşitsizliğine doğru her zamankinden daha hızlı yol alarak gidiyor.
Kleptokrasiye karşı Amerikalı siyasetçi- hukukçu olan ve 15 Nisan 1861'de bir suikast sonucu öldürülen Amerika Birleşik Devletleri'nin 16. Başkanı Abraham Lincoln, “…bir halkın, halktan birileri tarafından yönetilmesi gerektiğini” söylerken, zamanımız onun ne kadar haklı olduğunu göstermiştir.
DOMUZLAR İKTİDARA GELİYOR
Burada farklı zamanlarda yaşamış olsa da Abraham Lincoln(1809- 1865) ile “Hayvan Çiftliği” romanını yazan Eric Arthur Blair veya daha bilinen adıyla George Orwell’in(1903-1950) söylem birliğine de şahitlik yapıyoruz.
Bugün ABD, Donald Trump’a kurdurulan, “Elon Hükümeti” tarafından yönetilmektedir. Ona da kısaca milyarderler sınıfının hükümeti diyebiliriz. Artık Kleptokratik yöntemler ile “Domuzlar iktidara” gelmiştir.
Elon oturduğu koltuk için, Donald Trump'ın başkanlık seçimine 277 milyon dolar bağışladı. Başka bir deyişle ABD Hükümetini Twitter gibi satın aldı. Nasıl Twitter’in adını “X” yaparak yönetimini değiştirdiyse, ABD’deki yönetim kurumlarına başkanlık etmek üzere 13 milyarderi de aday göstererek Kleptokratik düzenin kurulduğunu ilan etti. Yani hükümeti yönetenlerin neredeyse tamamı halkı soymak üzere gelen milyarderlerden oluşmakta.
Yakın gelecekte göreceğimiz manzara, Gazze’de oynanan oyun da Hamas’a verilen rol ile Netanyahu önderliğinde gerçekleştirilen soykırımı sonrası Trump’ın, “özgürlük yolu” adı altında Filistinlilere, “Gazze'yi Boşaltın!” sözleri, bütün ülkeler için geçerli olacaktır.
Beyaz Saray’daki aşağıdaki manzara, Kleptokratik düzene gidişatın fotoğrafıdır.
Trump Kongre'nin yetkilerini gasp ediyor. Kongre'nin tahsis ettiği programları sonlandırıyor. İfade özgürlüğünü sonlandırmak için, ABC CBS Meta ve De gibi büyük medya kuruluşlarına dava açıyor.
Trump’un peşinde olduğu sadece kongre ve medya değil, ayrıca yargı sistemine karşı büyük bir saldırı yürütüyor. Hoşuna gitmeyen kararları veren yargıçları görevden almaya kadar işi götüreceği konuşuluyor.
HUKUK KLEPTOKRASİYİ Mİ KORUYOR?
Artık, “hukukun üstünlüğünü” tartışmak eski kafalılık olarak görülmekte. Çünkü hukuk, Kleptokrasinin emrinde ve Kleptokrasiyi korumak için var.
Eğitim düzeni de Kleptokrasiye göre yeniden şekilleniyor. Trump, üniversite yönetimine ve ders konularına da müdahale etmeye hazırlanıyor.
ABD bir anda , İsrail’i eleştiren bir yazı yazdığı ve gösteriye katıldığı için, bir insanın sokakta yakalanarak gözaltına alındığı bir ülke oldu.
Tüm bunlar ülkeleri bir “domuz çiftliğine” dönüştürmek için …
ABD’de sonradan sola kayan Yahudi asıllı tecrübeli siyasetçi Bernie Sandres’de, güya bu gidişata öncülük yaparak Kleptokrasi karşıtlığı başlattı. Yahudi Sandres’in başlattığı öncülüğü, kapitalizme karşı Komünist Parti Manifestosu’nu yazan Yahudi Karl Marx'ın ve Friedrich Engels'e benzetiyor ve kuşku duyuyorum. Bu girişimi Rothschildlerin parası (FED) ile Lenin’in Rusya’da başlattığı 1917 Ekim devrimi ile aynı görüyorum.
George Orwel’in komünizmi eleştirmesinde ki haklılığa katılıyorum. Aslında Orwel’in “Hayvan Çiftliği” romanı tam olarak sosyalizm eleştirisidir. Yönetimi ele geçiren domuzların başını temsil eden Stalin’dir. Orwell, domuz yerine Stalin’i koyarak, adına Komünizm denilen değişimi anlatır. Orwell’ın domuz ile Stalin arasında kurduğu simgesel bağ dikkat çekicidir. Nedense bu bana Türkiye’de 1980 öncesi, sağa ve sola silah verenin aynı el olduğunu hatırlattı!
Son olarak, günümüzde domuzlar nasıl kendilerini açık edecek konuları tartışanları “komplo teorisi” yapmakla suçluyorsa, Orwell'ı da bir zamanların suçlayıcı kavramı olarak kullanılan, “komünist” damgası vurarak yargıladılar. Sonunda İngiliz iç istihbarat birimi olan MI5, Orwell'in komünistlerle bir bağlantısı olmadığını açıkladı.
Sonuçta komünizmin sınıfsız toplum, mülksüzleştirme gibi bir çok kavramının, günümüzde Yahudi Klaus Schwab’ın, “büyük sıfırlama” kavramına ne kadar çok benzeştiğine tanıklık etmiyor muyuz?
Aşağıda birleştirdiğim fotoğrafta, Alarko’nun patronu Yahudi asıllı kapitalist iş insanı İshak Alaton’ın, Karl Marx’ın kitabını okurken poz vermesi sizce Klaus Schwab’ın “büyük sıfırlama” fikri ile aynı düşüncede olduğunu göstermiyor mu?
Ve… 68 gençliğini tanıyan, 78 gençliğini yaşamış, Mamak Askeri Cezaevinde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yargılandığı mahkeme salonunda yatmış ve Ergenekon’dan tutuklu yargılanmış birisi olarak, gençlerin tüm protestolarına saygı duyduğumu da belirterek diyorum ki; dikkatli olalım…Domuzlar yaz boz tahtasına çevirdikleri dünyada, yeni bir dünya düzeni kuruyor. Onların çiftliğinde yem olmayalım!
Not : (12 Nisan 2025, 14.51) İlgili yazımda, “Mao Zedong neden yok” diyerek bir eleştiri geldi! Eleştiri de 1980 öncesinin 3. Dünya Teorisini hatırlattığı için haklılık payı vardı. Yani Maoculuk yapmış olabilirdim. Onun için, aşağıda 20 Mayıs 2020 tarihinde yayınlanan yazımdan bir bölüm ekledim. (bkz)
HENRY ALFRED KİSSİNGER 40 DEFA ÇİN’E GİTTİ
Belki de her şey Nixon’ın ulusal güvenlik danışmanı, 27 Mayıs 1923 Almanya doğumlu Amerikalı siyaset bilimci, diplomat ve Nobel Barış Ödülü sahibi Henry Alfred Kissinger’in 9-11 Temmuz 1971’de Pekin’e yaptığı bir ziyaret ile başladı. Sonra bu ziyaretler sıklaştı. 1973’te Mao Zedong, ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ile Sovyet hegemonyasına karşı mücadele konusunda aynı paralelde olduklarını söyledi. Şubat 1974’te Mao, üçüncü dünya ülkesi olarak tanımladığı Çin üzerinden, “Üç Dünya Teorisi”’ni oluşturduğunu ilan etti. Bu teorinin, 1974 yılının Nisan ayında Deng Xiaoping tarafından BM Genel Kurulu’nda duyurusu yapıldı.
Asıl aktör ise Çin’e 40 defa ziyaret yapan Henry Kissinger’den başkası değildi. Küresel güçlerin uydurdukları komünizm ile Çin, dünya ekonomisinin üretim merkezi olacaktı. ABD ile Avrupa, ekonominin temel unsurunun, üretim ve istihdam olduğunu anlayacaktı.
Tevfik D 2 Gün Önce
Muhteşem bir yazı...
Y. G 1 Gün Önce
Bu yazı .. ders kitaplarında da okutulmali hem de ilkokul