ATATÜRK’ÜN ORTADOĞU POLİTİKASI NEDİR?

YAZARLAR

TEK MÜSLÜMAN ÜLKE TÜRKİYE

Yazan Mustafa DÖNMEZ

İlk önce M. Kemal Atatürk’ün kendi söylemlerine bakalım.

*(24 Nisan 1920 TBMM gizli oturumu)

‘’..Suriye ve Irak halkı yani Arabistan 1914 yılından evvel Osmanlının bir parçası idiler. Haçlılara karşı savaşa tutuştuğumuzda Araplar bağımsızlıklarına kavuşmak için düşmanla iş birliğine girdiler. Onların eteklerine sarıldılar. Fakat dünya savaşında sonra İngiliz ve Fransızların aşağılayıcı yönetim biçimine hedef olduktan sonra pek büyük bir yanılgıya düştüklerini anladılar ve bundan sonra yine eskisi gibi Osmanlı içinde birleşmek istediler. Biz kendilerine dedik ki; İslam aleminin manen olduğu gibi maddeten de bağlaşık ve birleşik olmasını, kuşkusuz memnuniyetle karşılarız. Ve bunun içindir ki bizim kendi sınırlarımız içinde bağımsız oluğumuz gibi Suriyelilerde sınırları içinde bağımsız olabilirler. Daha sonra federatif ya da konfederatif biçimde bağlantı kurabiliriz. ‘’

*Milli mücadele sırasında Mustafa Kemal Atatürk’ün emperyalizme karşı Araplarla işbirliği araması, İngiliz gizli servislerinin Arap ülkelerinden verdikleri raporlarda şöyledir. 9 Ekim 1919’da Halep’te ‘Mustafa Kemalin Suriyelilere hitabı’ başlığını taşıyan rapor; ‘’İstibdadın ve düşmanlarının kötü niyetleri eline düşmüş kederli bir milletin sesine kulak verin. Bir dindaşınız olarak, aramıza sokulan ve bizi ayırmış olan fitneye, nifaka kulak vermemenizi rica etmekteyim. Bütün anlaşmazlıklarımızı ortadan kaldırmalıyız ve silahlarımızı memleketlerimizi bölmek isteyen düzenbazlara çevirmeliyiz. Bu çağrıyı dinlemezseniz pişman olacaksınız. Dinimizin amansız düşmanlarının vaatlerine güvenmeyin’’

Sonunda ne olmuş biliyoruz. Büyük ihanetler oldu. O gün Atatürk, Araplarla bir birlik olup emperyalizmle mücadele edilemeyeceğini görerek Cumhuriyeti kurduktan sonra şöyle vasiyette bulunmuş; ‘’Biz İslamcılık politikasından mümkün olduğunca uzak durmaya kendimizi mecbur gördük.’’ İşte burada söylenmek istenen Türkiye’nin gerçekte Müslüman ülke olma isteğidir. Eğer bu istek yerine getirilmeseydi, yani konuya politik olarak bakılsaydı bugünkü sözde İslam ülkeleri gibi küresel güçlerin tam hakimiyetine girerdik.

Bugün Arap ülkeleri ile bir araya gelerek Gazze’de soykırıma karşı bile duramıyorlarken siyasilerin ortaya çıkıp hayali söylemler de bulunması ve Türkiye’ye yeni sorunlar çıkarması garip değil midir?

Yakın geçmişte yaşadıklarımız, acı tecrübelerimiz neden görmezden gelinmektedir?

Türklerle Arapları birbirine düşman etmiş İngilizlerden, Amerikalılardan hatta Ruslardan yardım alma umudu peşine düşülmesinin anlamı nedir?

Tabii ki insan hakları, halkların kardeşliği önemlidir. Ancak Türk halkının her türlü saldırı ve tehlikelerden korunması yapılamıyorken gelinen noktada ki hamasi söylemler neye hizmet edecektir?

Yarın Filistinliler İsrail ile anlaşma yapsa Türkiye aleyhine kararlara imza atmaz mı sanılıyor?

Birinci dünya savaşında İngilizlerle savaşırken 14.000 askerimizi üstelik savunmasızlarken şehit edenler bunların ataları değil mi?

1993 yılında Barzanilerin Türk bölgelerini içine alan sözde bağımsız Kürdistan gerçekte (2.nci İsrail) fikrine destek olmalarını nereye koyacağız?

Daha dün Karabağ savaşında Türklerin yanında durdular mı?

Açıktan Ermenileri desteklemeleri unutuldu mu?

2009 yılında Mahmut Abbas’ın Güney Kıbrıs’a gidip, “Kıbrıs'ta Türk askeri işgalcidir" açıklaması bilinmiyor mu?

13-16 Haziran 2023’de, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın Çin ziyareti esnasında Uygurlarla ilgili söylediği iddia edilen sözleri nereye koymak gerekir?

Çin dış işler bakanlığı bu açıklamayı resmî sitesinde yayınladı. Yakın tarih ve bugüne bakıldığında Filistinlilerde aleni Türk düşmanlığı vardır. Dün Osmanlı Türk devletine yaptıkları ihaneti bugün Türklere karşı düşmanlığa varan davranışları izaha muhtaçtır.

TÜRKLER ZULME UĞRAYANLARIN YANINDA DURUR

Tabi ki tüm bu gerçekler yakıcı bir biçimde önümüzde dursa da bugün ezilen ve zulme uğrayan halkların, insanların yanında durmak onlara yardım etmek eski bir Türk geleneğidir ve doğrudur. Türklerin yönetim biçiminde insan merkezdedir. Ancak Atatürk’ün İslamcılık politikalarından uzak durulmasını öğütlemesi temellidir. Tarih ve coğrafya gerçeğinden süzülerek bugüne gelinmiştir.

HAMAS’I, MÜSLÜMAN KARDEŞLERİ KURAN MI6, CIA VE MOSSAD’DIR.

Hamas, 1987 yılında Ahmed Yasin, Abdülaziz el Rantisi ve Muhammed Taha tarafından İlk intifadanın başlangıcında Mısır'daki Müslüman Kardeşler örgütünün Filistin kanadı olarak kurulmuştur. Thierry Meyssan’ın «Gözlerimizin önünde» kitabına bakıldığında, Başkan Jimmy Carter ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski’nin, Müslüman Kardeşler’in (ihvan) terörist yeteneğini Sovyetlere karşı nasıl kullandığını anlatmaktadır.

Hamas’ın merkez teşkilatı olan Müslüman Kardeşler örgütü, Türkiye'de hilafeti kaldıran Atatürk Devrimi'ne karşı, bizatihi Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı kurulmuştur. Murat Bardakçı 18 Ağustos 1987 yılında Müslüman Kardeşler Örgütünün o dönem ki lideri Muhammed Hamid ile bir röportaj gerçekleştirdi. M.Hamid Atatürk için, ‘’Atatürk ‘mürted’ yani dinden çıkan biriydi. Türkiye’ye İslam ruhu taşımayan ilkeleri yerleştirdi. Milletin inancını, siyasal ve sosyal alandaki bütün ilkelerini değiştirdi’’

Atatürk’ü hutbelerinden çıkaran, camilerimizde Atatürk’ün adını bile anmayan, Atatürk tarafından kurulmasına rağmen Atatürk’ü yok sayan diyanet işleri başkanlığı, camilerimize talimat verdi, Türkiye genelinde gıyabi cenaze namazı kıldırdı. Atatürk’e beddualar eden Müslüman kardeşlerin lideri Mursi’yi, “şehit” ilan etti. Hamas’a sahip çıkmak, Atatürk’e karşı olanların içtima ettiği sahadır…

M. Kemal, 1921 yılında Osmanlının yıkılış süreci şöyle anlatıyor. ‘’Büyük hayaller peşinden koşan, yapamayacağımız şeyleri yapar gibi görünen sahtekâr insanlardan değiliz. Büyük ve hayalî şeyleri yapmadan yapmış gibi görünmek yüzünden bütün dünyanın düşmanlığını, kötü niyetini, kinini bu memleketin ve milletin üzerine çektik.’’ Başka bir konuşmasında ise; "Devletin, içine düştüğü yok olma tehlikesinin korkunç derinliğini görmekten âciz olan zavallılar, elbette ciddî ve gerçek çareyi görmemek için gözlerini yumarlar. Çünkü, o ciddî ve gerçek çare, kendilerini daha çok ürkütür."

Filistin sorunu geçmişte İsrail- Arap arasında bir sorun iken bugün Araplar dışarıda bırakılarak sadece İsrail-Filistin arasında sorun haline getirilmesi üzerinde düşünülmelidir! Hamas’ı kuranlar batı istihbaratıdır. Bu konuda bilinmeyen yoktur. Yakın geçmişte Netenyahu’nun Hamas’ı olumlaması unutulmamalıdır. Hamas batı istihbaratı içinde oluşturulduktan sonra ilk icraatları Filistin halkına saldırmak olmuştur. Eylemleri, katlettikleri insanlar bellidir. Hamas’ın halk tarafından seçilmesi şiddet ve sindirmeye dayalıdır. İzlediği politikalar PKK ile bire bir örtüşmektedir.

DÜNÜ OKUYORUZ, BUGÜNÜ YAŞIYORUZ.

M. Kemal dünü şöyle anlatıyor. ‘’Dün hükümet acizdi, haysiyetsiz ve korkaktı. Devlet içten ve dıştan çökertilmeye çalışıyordu. Savaşlar sırasında içeride 60 kadar isyan olmuştu. Millet yorgun ve fakir bir durumda. Saltanat ve hilafet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış şahsını ve birde tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta.’’

M. Kemal o meşum günleri yaşamıştı ve gerekli dersleri çıkarmıştı. 14 yıl sonra 5 Şubat 1933’deki Bursa nutkunda gençlere bugün içinde çok anlamlı olan mesajını verecekti.

“Türk Genci, devrimlerinin, cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek”

Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir. İşte benim anladığım Türk genci ve gençliği budur.

Mustafa Kemal Atatürk, emanet ettiği Cumhuriyet ve Türk birliğinin bozulmasına neden olabilecek üç tehlike üzerinde duruyor ve öğüt veriyor. Türk Silahlı Kuvvetleri, Milli Eğitim ve Cami ve İbadet yerlerine siyasetin katiyen sokulmaması… Sizce bu öğüt bugün dikkate alınıyor mudur?

Bugün unutulanlar dışında yeni bir konu yoktur.

Yorumlar (4)

Gökalp 1 Yıl Önce

5gvirus ya

Yusuf 1 Yıl Önce

Yüreğinize sağlık. Özümüzü unutmak herzaman bizlere felaketler getirdi. Türk Milleti ilelebet var olsun.

misafir 1 Yıl Önce

yazılarınızı önemle takip ediyordum ama bu yazınız bu sefer olmadı! Filistinlilerin wew ki Türk düşmanı olması yine de israil zülmünü güzelleştirir mi? insani vicdanımıza bu yüzden gem mi vuralım. Madem bu örnekleri sıralıyorsunuz, Azeriler bizi çok mu seviyordu da azari-ermeni savaşında başrol olduk! ukrayna bize tapıyor mu ki Ruslara karşıukraya halkı yanında olduk! siyasi görüşlerinizle vicdanınızı örtmeniz abes oldu, yakışmadı!

Hayal kırıklığı 1 Yıl Önce

hikayenize filistin anahtarını ingiliz aşçıya teslim eden türklerden neden dem vurmadınız. Misaki milli ile düşmana bıraktığımız dünyanın yarısına neden değin mediniz? Arapların topladığı altınlar ile TC'ye gönderilen yardımlara neden değinmediniz? Çanakkale'de şehit düşen filistinlilere neden değinmediniz?

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.