“SÖMÜRGE YASASI”, KKTC ANAYASASINA AYKIRI
Herkes kişiliğine bağlı, dokunulamaz, devredilmez ve vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Devlet, Anayasanın (KKTC Anayasası) 10. maddesi ile güvence altına aldığı kişinin temel hak ve özgürlüklerini, kişi huzuru, sosyal adalet ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayacak biçimde sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal bütün engelleri kaldırmak, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlamak zorunda olup, Devletin yasama, yürütme ve yargı organları, kendi yetki sınırları içinde, bu Kısım kurallarının tam olarak uygulanmasını sağlamakla yükümlüdürler.
Temel hak ve özgürlükler, özüne dokunmadan, kamu yararı, kamu düzeni, genel ahlak, sosyal adalet, ulusal güvenlik, genel sağlık ve kişilerin can ve mal güvenliğini sağlamak gibi nedenlerle ancak yasalarla kısıtlanabilecektir. Bu maddeler de, KKTC Anayasası 11. Maddesinde yazılı olduğun söyleyen ÇELEN açıklamasını şöyle sürdürdü;
Hak arama hürriyeti de tüm dünyada olduğu gibi KKTC Anayasası ile güvence altına alınmıştır. Anayasanın 17. maddesi ile “Kimse, bu Anayasa ile veya bu Anayasa gereğince kendisine gösterilen mahkemeye başvurmak hakkından yoksun bırakılamaz.” denilmek suretiyle hak arama hürriyetinin kısıtlanmayacağı net bir şekilde ortaya konulmuştur.
Anayasanın eşitlik başlıklı 7. maddesi hükmünde, “Herkes, hiçbir ayırım gözetilmeksizin, Anayasa ve yasa önünde eşittir, Hiçbir kişi, aile, zümre veya sınıfa ayrıcalık tanınamaz.” Şeklindeki hüküm ile yasalar karşısında hiçbir kimsenin bir ayrıcalığının olamayacağı da ortaya konmuştur.
Durum bu kadar net ve anlaşırken, KKTC’de Haksız Filler Yasasının 4/1 hükmünde yer alan, “Majesteleri aleyhine herhangi bir haksız fiil davası açılamaz.” şeklindeki hüküm, Anayasanın 7. ve 17. maddelerine aykırılık oluşturmaktadır.
Yasada aynı şekilde dava açılamayacağı belirtilen başka durumlar yer alsa da bu hükümlerde bir kişiye özel düzenleme yer almayıp kurumlar dikkate alınmış ve bu yasaklar sadece yapılan görevle sınırlı tutulmuştur. Oysaki 148.Fasıl md 4/1 hükmünde, majestelerine karşı açılacak her tür haksız fiil davası yasaklanmıştır.
Örneğin trafikte aracınıza çarpsa tazminat davası açamayacaksınız. Hatta ve hatta size hakaret etse, sizi yaralasa, sizi öldürse ona karşı bu haksız fillerinden dolayı her hangi bir tazminat talebiyle mahkemeler önüne gitmeniz yasa ile engellenmiş durumda.
İşin acı tarafı, KKTC’deki devlet yöneticileri için dahi getirilmeyen bu güvencenin majestelerine getirilmiş olması, hükmün kişilerin hak arama hürriyetlerinden ziyade devletin egemenlik hakkını elinden alan bir nitelik taşıdığını göstermektedir.
Öyle ki yasada yer alan hükmün, uygulanabilmesi için mütekabiliyet şartı dahi aranmamaktadır.
Diğer bir tepki ve açıklama da yazar Abdurrahman DİLİPAK’tan geldi.
Ve KKTC’nin ne kadar, “Yerli ve Milli bir Devlet” olduğunu DİLİPAK’a sorduk
DİLİPAK: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİ
Gazeteci-Yazar, 5gvirusnews-platformu sözcüsü Abdurrahman DİLİPAK’a KKTC’nin dünü, buğu ve geleceğine ilişkin genel bir değerlendirme istedik.
DİLİPAK, “Bir başkadır benim memleketim” dedi. Bu aslında onlar için işgal ettikleri toprakları anlatan bir İbrani şarkısından Türkçeleştirildi. Asıl adı da “Rebe Elimeylekh.”
İlginç değil mi, Kıbrıs harekatı hava ve deniz kuvvvetlerimiz için parola bu şarkı idi. KKTC gerçekten, “Yerli ve Milli bir devlet” oldu mu?
DİLİPAK’a KKTC hukukunda, “Sömürge Yasası” olarak hala duran, “Majesteleri aleyhine herhangi bir haksız fiil davası açılamaz.” Kanun maddesini de sorduk.
-Evet bu sürpriz değil. Bizim anayasamızda bu anlamda açık bir hüküm bulamasanız, sonucun ne olduğu ortada. Özellikle Lozan sonrası, darbeler dönemi, bugün DSÖ üzerinden yapılan operasyonlar, İklim anlaşması, İstanbul sözleşmesi, Yargıda en üst temyiz makamı olarak AİHM kararları, yarın tek para, Karbon ayak izi derken egemenlik hakları parça parça başka birilerine intikal ediyor.
İngiltere, Kıbrıs’da garantör ülke olmasının çok ötesinde bir ağırlığa sahip. KKTC aslında Doğu Akdeniz’de, demir atmış dev bir uçak gemisi gibi, Türkiye, Suriye, İsrail, Ürdün, Lübnan, Mısıra yönelik askeri bir üs anlamı taşıyor. ABD’nin İncirlikteki üssü ABD için ne sağlıyorsa, Dikelya ve Agratur, Türkler ve Rumların güvenliği için değil. Hazar ve Basra’ya kadar uzanan alan için aynı anlama geliyor.
İngiltere burada, Türkiye ve Yunanistan’la beraber değil, asıl kanatları altında İsrail ve CHABAD’ı saklıyor ve bölge devletlerindeki kendi çıkarlarının korunması için bir ileri karakol görevi yapıyor.
KKTC’DE EGEMENLİK İNGİLTERE İLE PAYLAŞILMIŞ MI? Adı geçen kanun hükmü, aslında Türkiye dışında bir yabancı ülkenin ada üzerindeki garantörlük ve vasi statüsünden öte, siyasi anlamda anayasal düzeyde, İngiliz Commenwalth’ın da ötesinde İngiliz kralına mutlak yetki ve tasarruflarında masumiyet ve la yüs’el (Sorulmaz, erişilmez veya mesuliyetsiz) makamda olma, devlet tasarrufların en üst makamı olarak temyiz yetkisi tanımış oluyor. Tabi şimdi bizim yavru vatan, yerli ve milli devlet oluşunu konuşurken, aklımızda Maraş’ın neden hala çözümsüz kaldığını ve yalnızca Kuzey’de değil, adanın genelinde CHABAD gerçeğini de bu gözle bir daha gözden geçirmemiz gerekiyor. Ankara CHABAD ile anlaşırken, bu konular efradına cami, ağyarına mani bir şekilde düşünüldü mü bilmiyorum. Ve MİT’den gelen Dışişleri Bakanı bu konuda yani CHABAD örgütünün KKTC’deki varlığı hakkında ne düşünüyor? Erdoğan-Ersin Tatar arasındaki görüşmelerde bu konular ele alınıyor mu, bilmiyorum!? Belki, bu anlamda KKTC ve Rumlar arasında, sivil bir ortak akıl girişimi olabilir mi? ABD, İngiltere, İsrail, hatta Mısır ve bazı Arap ülkeleri Türkiye’ye karşı Yunanistan’la iyi ilişkiler geliştirirken, Eski bir Osmanlı yurdu olan Yunanistan’daki akıl, erdem ve vicdan sahibi kişi ve kuruluşlarla, bölgede ortak geleceğimiz adına diyalog kuracağımız kimse yok mu? Çünkü birileri iki komşu halkın çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmek isteyen karanlık güçler, son zamanlarda bölgede fazla mesai yapıyor.. KKTC, Türkiye açısından, “İki devlet, bir millet” kapsamında, hatta “Yavru Vatan” olarak tanımlanır. Biz KKTC’yi Türkiye’nin garantörü olduğumuz bağımsız bir devlet olarak tanımlasak da, AB Kıbrıs’ı bir bütün olarak tanır ve üyesi kabul eder. Esasen Türkiye, Yunanistan ve İngiltere bir bütün olarak Kıbrıs’ın garantörü olarak tanımlansa da, Yunanistan, ayrıca bizim tarafımızdan Kıbrıs Rum kesiminin garantörü olarak tanımlanmaktadır. Ortada bir Maraş sorunu çözüm beklerken, hem KKTC’de, hem de Kıbrıs Rum kesiminde güçlü CHABAD örgütü organizasyonunda, nüfusu göçü söz konusudur. Kıbrıs’taki bu öncü CHABAD örgütü ile Rusya, Ukrayna’nın yanında, ABD ve diğer batılı ülkeler ve Kıbrıs üzerinden eş zamanlı olarak Ege’deki adalar, Türkiye ve Yunanistan’da varlıklarını ve etkinliklerini artırmaktadırlar. CHABAD örgütünün, Türkiye üzerinden Türk dünyası, ön Asya, Mezopotamya yanında, Hazar’a ve Karay coğrafyasında da etkili olmaya çalıştığı görülmektedir. İNGİLTERE KİLİT TAŞI Bu denklemde İngiltere’nin Türkiye ve Yunanistan, KKTC ve Rum kesimi arasında kilit taşı rolü oynadığı görülmektedir. İngiltere kraliyet ailesinin aynı zamanda Rus çarlık ailesi ve Yunan krallığı arasında da akrabalık bağları olduğu, Yahudi topluluğunun sorumluğunu da almak isteyen CHABAD için de aynı zaman çok özel bir konumu olduğu bilinmektedir. İngiltere’nin Kıbrıs’ta, Dikelya ve Ağrotur’da iki üssü bulunmaktadır. Daha önce Rusların Rum kesiminde bir ikmal üssü bulunmaktaydı, artık o üs mevcut değil. Sözlerini Kıbrıs’ın konumu, statüsü, Doğu Akdeniz’deki egemenlik hakları açısından kilit bir öneme sahip olduğunu söyleyen DİLİPAK, “Onun için, KKTC’nin mevcut yasalarında, ‘majesteleri’ koruyan yasanın unutulduğuna ihtimal vermiyorum. Eğer unutulduysa, KKTC Meclisi bu yasayı hemen yarın çıkartsınlar.” dedi.Fransızca bir kelime olan majesteleri ise krallara, kraliçelere, hükümdarlara karşı bir seslenme sözüdür.
Yine aynı yasanın 2. fıkrasına göre de, “Devletin bir kamu görevlisi işlediği herhangi bir haksız fiilden sorumlu” olacağı yazılıdır. Geçen günlerde taç giyme töreni de yapılan majesteleri, yani Kralı III. Charles her yerde kan döker, ülkelerin yer altı yer üstü kaynaklarını sömürür ama ona kimse dokunmaz ve dava açamaz. Onun emrinde olan kamu görevlilerine dava açmakta ise herhangi bir sorun yoktur. KKTC’de, sömürge olmanın acısı veya ne demek olduğu, “burada(KKTC) İngiliz hukuku var” ukalalığı yapılırken, ne yazık ki söz konusu övünülen yasaların, aslında “sömürge yasaları” olduğu, bu yasa maddesinin varlığında olduğu gibi unutulmuş gözüküyor. Kıbrıs adasında yaşayan Türkler, 4 Haziran 1878 tarihinde, Osmanlı tarafından İngiltere’ye kiralık verilerek sömürgeleştirildi, 15 Kasım 1983 tarihinde kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile bağımsızlığını ve 24 Nisan 2004 tarihinde halk oylaması sonucu kabul edilen Anayasası ile de egemen bir devlet statüsü kazandı.(*) Haksız fiil bir kişinin kusurlu ve hukuka aykırı davranışından dolayı zarar gören kimsenin, zararlarının giderilmesi istemini içeren davadır.